Osman Zor’un Penceresinden Dünya’ya Bakışı
OSMAN ZOR’UN PENCERESİNDEN
DÜNYA’YA BAKIŞI
Bireyler ürettikçe özgür;özgür oldukça’a üretken olur bu duygudan hareketle bende diyorum ki mevcut özgürlük ortamı içinde kullanacağım özgürlüğün sınırları nereye varır bilmem ama ülkem için fikir üreteyim diyorum.
Duygu ve düşüncelerimi aktaracağım bu küçük yapıtta bazı özgürlüklere eleştiri getireceğimden belki de bu defa ben özgürlüğümü kullanayım istedim.
Yasaklı konuşmayan toplum oluşumuz karşı görüşlerden özür dilemeyi peşinen görev sayıyorum.
Anlatmak istenenler herhangi bir ideolojinin kesin sonuçları değildir belki de tüm ideolojilerin ortak sonucu olan bir yurtseverlik sonucudur.
Buradaki amaç ülkenin insanlarının onurunu ve bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin onurunu daha yukarıya temel amaçlardan biri ise ülkem için ülkemin insanları için fikir üreterek ülkemizi yoksulluktan kurtarmak başka ülkelerden borç para almaktan kurtarmak uğruna neler yapılabilir diye çözümler üretmektir.
Art niyet taşımadığımı her şeyin insanlarımız ve ülkemiz için olduğunu yazılarımın okundukça anlaşılacağından bu konuda fazla mutsuz olmayacağım inancındayım.
Çünkü bu ülkede yaşayan herkes gibi bende ülkemi ve insanlarımızı çok seviyorum.
Vatandaş Osman ZOR olarak durum:
Ülkemizin durumuna üzülmemek mümkün mü?
Ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza yığınla sorunlar bırakmaya hakkımız olmazsa gerek bugün içinde bulunduğumuz duruma bakarak geleceğe karamsar bakmayan sanırım çok az insan var.
Dünyada asırda bir gelen dahilerimiz de yok ki bir çözüm getirsin biz o şansımızı gerilerde bıraktık.
Kimseyi de mezarından çıkaramayacağımıza göre hiç değilse var olan potansiyel gücümüzü kullanmak zorundayız.
Şöyle etrafımıza bakalım hangi komşumuzla sorunumuz yok mevcut komşularımızla aramızdaki sorunlar yeni de değil bazı sorunların kökü tarihe dayanmakta bazı sorunlar var ki bunlar ulusların çoğalması ve ulusların beslenmesiyle ilgili su sorunu gibi rejim empoze gibi vs. karşılıklı ve üst düzey ziyaretlerde şatafatlı yemekli görüşmelerde dostluğunu vurgulayan komşularımız ülkelerine döndüklerinde başka ağızlarla konuşmaktadırlar.
Meseleleri ya kendi iç siyaset malzemesi olarak körüklemekteler ya da uluslar arası platformlarında lobiler oluşturarak aleyhimizde kamuoyu desteği sağlamaya çalışmaktadırlar.
Daha da ileri giderek bizim vatanımıza bir takım terör olaylarını gündemimize oturmaktadırlar.
Hangi alanda olursa olsun göz ardı edilemeyecek ölçüde başarı sağladıkları bir gerçektir.
Peki bu olanlar karşısında bizler ne yapıyoruz. Çok az şey ya da şeyler:
Geçmişteki kahramanlıklarımıza uzatabileceğimiz zeytin dalına ya da Mehmetçiğin sarsılmaz imanlı gücüne sarılarak kendimizi avutuyoruz yani vatan millet Sakarya.
nedense gerek gücümüzü bir türlü yansıtamıyoruz haklı olduğumuz konularda bile haklılığımızı kabul ettiremiyoruz. Kıbrıs konusu gibi kısıtlı olan yaptırım gücümüzü
teröre karşı kullanabiliyoruz.
Fakat burada ağır bedeller ödeyerek devlet bütçesinin en büyük bölümü bu alanda kullanmak kaydıyla mademki vatan ve millet içindir. Helal olsun diyor bu konunun da başarıyla sonuçlanacağına olan inancımı yitirmek istemiyorum.
Bu sorunların dışında ülkemin öyle sorunları var ki yukarıda anlatılanlardan daha hüzün verici yaratıkları içinde geleceğini yok etmeye çalışan insandan başka yaratık yoktur desem bilmem abartmış mı olurum çevresi ateş çemberine alınmış bir akrep bile yanacağını anlayınca zehrini kendine zerk ederek intihar edermiş oysa ülkemizin dışa bağımlı borcunu 24 saatte keserek iş adamlarımız var ülkemiz konumu itibarıyla dünyanın en güzel yerinde hem coğrafi olarak hem de iklim olarak ayrıca denizleri boğazları akarsuları… ovaları,dağları ve her yönüyle yaratanın bizlere gerçek bir lütufçu dört mevsimi aynı anda yaşayabiliyoruz.
Üç kıtayı birbirine bağlayan bir cennet vatan hep söylenir dünyada kendi kendini besleyebilen nadir yedi ülkeden biri Türkiye adeta dünya müzesi medeniyetler beşiği bunlara daha bir çok methiyeler ilave edilebilir bunlar madalyonun bir yüzü ya da diğer yüzü.
Akarsularımız…Kirletilmişe. Kimisi de boşa akar gider…
Daha birkaç yıl öncesine kadar içilebilen sular artık birer mikrop yuvasına dönüştürülmüştür. İnsanlar dağların nerelerinden tankerlerle içme suyu taşıyıp bu gereksinimlerine çareler aramaya başlamışlardır.
Yalnız kentler değil artık dağ köyleri bile içecek temiz sular aramakta topraklar susuzluktan yarılıyor fakat bazı akarsular boşa akar hava kirliliğinden birçok canlıyı yitirdik. Sıra artık onu kirletenlere gelmiş dayanmıştır.
Ya bitki örtüsüne ne demeli. Saçkıran olmuş insan saçı gibi gittikçe ve hızla ormanlar yok oluyor yok eden kim, insan yenisini yetiştirmeyen kim o da insan.
Her yıl erozyona uğrayan ve adeta bir küçük Avrupa ülkesi kadar verimli
topraklarımız göz göre yok oluyor nedeni ise insan unsuru sen verimli
topraklara mesken fabrika yapacaksın şehirler kasabalar kuracaksın sonrada tahıl
ürünlerini dışarıdan satın alacaksın ondan sonra da inanmadığın halde biz kendi
kendimizi beslemişken başkalarını da besleriz diyeceksin hiç hesapladık mı
daha kaç yıl sürer bu kendimize yeterliliğimiz.
Aydın ovası Menderes ovası Çarşamba ovası Bafra ovası Çukur ova Adapazarı ovası,vs. bunların durumu içler acısı bu verimli topraklara alt yapısı sağlıksız yerleşim alanları yapacaksın sonrada geleceğe ümitle bakacaksın. Bunun adına bindiğin dalı motorla, testereyle, kesmek denir.
Kendimize, insanlarımıza,çocuklarımızın geleceğine vatanımıza büyük bir ihanet içindeyiz de galiba farkında değiliz.
GAP(Güney Doğu Anadolu Projesi) projesi için dökülen paralara helal olsun ancak yukarıda sayılan ovalar… kendi kendine sulanan ovalardır,yazık oluyor geleceğimize bir taraftan zehirli hava bir taraftan da verimli ovalar katlı…
Bir tarafta içilemez hale getirilen sularımız geleceğimize yazık oluyor. Ormanı ağaç olmayan, akciğeri olmayan bir insan nasıl ki yaşayamaz ormanı olmayan bir ülkede düşünülemez. Bu vatanı çöl yapmaya hiçbir kimsenin hakkı yoktur.
Uğruna kanlarını dökenlerin kemiklerini sızlatmayalım. Yarınki nesillerin de lanetlerini hak etmeyelim.
Ülkede yapılacak sanayi kuruluşlarının yapımından önce elbette bazı hesaplar yapılacaktır, fakat çevreye ve geleceğe olan zararları mutlaka çok iyi hesaplanmalıdır.
Geçmişte birçok hatalar yapılmıştır. Bu hataların art niyetle yapılmadığı ama iyi hesaplanmadığı için yapılmış olabilir bilinen birkaç örnek vermek gerekirse Sivas ili Dirik ilçesi Türkiye’nin en zengin demir maden yataklarına sahiptir. Bu maden yataklarına çok yakın yerlerde de zengin kömür yatakları vardır. Oysa buradan çıkarılan madenler İskenderun demir çelik-fabrikalarında işlenmektedir. Fabrika madene yakın yere yapılmış olsa o yörenin insanları iş olanağı bulsa ve binlerce ton hammadde taşınmadan yerinde işlense demirin maliyeti daha uygun olmazcıydı.
Eskişehir ili Sivrihisar ilçesi çimento fabrikası hammaddenin çıktığı yerden yirmi kilometre uzağa kamyonlarla taşınmasa maliyeti daha ucuz olmazcıydı.
Çarşamba ovasına kurulan azot fabrikası ile bakır, sülfat tesisleri o verimli topraklara ne kadar zarar verdiği hesaplanmışçıdır.
Yetmişli yıllarda sırf siyasi nedenlerle yapılan fabrika temeli atma çalışmalarına ne demeli…
O yıllarda Ordu ili Kargın mevkiinde kamulaştırılan ve idare binası bile yapılan Rulman fabrikası için yüz kırk dönüm fındık bahçesi kesilmişti. Hesapsızlığına ne demeli… Çünkü hammaddesinin Kastamonu dan getirileceği söyleniyordu. Kastamonu ile Ordu ili arası takriben (400) dörtsüz kilometredir. Üstelik Kastamonu ilimiz Karadeniz bölgesinin en fakir illerindendir. Peki o fabrika neden Kastamonu ya yapılmak istenmedi. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ancak burada amaç geçmişi yargılamak değildir. Verilen örneklerde hatalı bilgiler verilmiş olabilir. Buradaki amaç artık hata ve yanlışlar yapılmadan çok iyi işler yapılarak doğrulara yönelmektir. Hatta bazı yanlışlar ve hatalar yararlı olacaksa düzeltilmelidir.
Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede bulunmanın mutluluğunu yaşamaktayız. Çok yazık ki denizlerimiz de artık yavaş özelliklerini kaybetmektedir. Oksijeni bitmek üzere olan adeta ölü denizler arasında yaşamaya zorlanıyoruz. Hem ülkemiz insanlarınca hemdi yabancılar tarafından kirletilen denizlerimiz başta koli basili olmak üzere çeşitli zehirlerin yoğunlaştığı bir hale gelmektedir.
Denizlerimizi zehirli sularla mikroplu sularla çöplerle kirletmeye azami gayreti göstermekteyiz. Bunu dışında yabancı bandıralı gemiler bizim ilgisizliğimizi fırsat bilip çeşitli zehirli atıklarını denizlerimize boşaltmaktadırlar. Avrupa’nın ortasından çıkan Tuna nehri ile Karatenize boşaltılan zehirli atıklar da cabası. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Rusya ile anlaşan Kuzey ülkelerinin boğazlardan petrol taşıma istekleri ise ayrı bir sorundur. Bu olayın gerçekleşmesi halinde Marmara denizi ve bunun çevresinde ki iller yaşanması muhtemel tehlikeleri düşünmek bile insanı ürkütmektedir.
İnsanların beslenmesinde önemli yeri olan denizin buradan elde edilecek ürünlerin göz göre göre yok olması hangi yurtseveri üzmez ki.
Hukuk,siyaset,askeri eğitim,sağlık, çalışma hayatı ve sosyal alanlarda ki görüşler ve öneriler ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Ancak buraya kadar olan olumsuzluklar insanların umursamaz tutumları sonucu olan konulardır.
Bozulan dengelerin düzeltilmesi son derece zor olan hatta mümkün olmayacak kadar zor olan konulardır.
Şimdi neler yapılması gerektiği konularını kısaca başlıklar altında açıklamaya çalışalım. Bu bölümde anlatılacak olan konuların birçoğuna bazı kesimlerin karşı çıkabileceğini düşünüyorum, fakat eğer ülkemizin yararın olacağına inanılıyorsa o zaman uygulanmasında bir sakınca yoktur.
Türkiye’nin amacının ileri düzeyde ki ulusları yakalamak hatta onların önünde olmaksa bazı zorlukları göğüslemek zorundayız. Mademki Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur, öyleyse bir yerlerden başlayıp bu ülkenin insanlarını layık olduğu yere yükseltmek zorundayız.
Türk halkı yıllardır hep özveride bulunmaktadır. Daha doğrusu ülkeyi yönetenler her zaman özveri istemişlerdir. Ülke bazen yetmiş sente muhtaç olmuş bazen elektrik enerjisini satın almıştır.
Çoğu kez taşın altına parmağını değil kolunu sokmuştur. Zaman zaman kemer sıkmış kimi zaman orta direk olmuş fakat her türlü zorluğa rağmen bir türlü ülke sorunları giderilememiştir. İşsizlik artarak çoğalmış, halk gittikçe fakirleşmiştir. Bir başka deyişle tüm uğraşlara ve planlamalara rağmen istenilen düzeylere ulaşılamamıştır.
Kişi başına yıllık geliri üç bin doları geçmeyen ülkemiz yıllık geliri kişi başına altı bin dolar olan ülkelere yardım yapmıştır Azerbaycan gibi ülkelere..
Demokrasimiz zaman zaman kesintilere uğramış halk hep yasaklarla karşılaşmıştır. Sadece cumhuriyet döneminde değil Osmanlı döneminde de birçok yasaklar yaşanmıştır. Ülkenin kalkınması için bazı liderler çıkmış bazı yenilikler yapmış fakat bunlar ülkeyi istenilen düzeye getirmeye yetmemiştir. Örneğin (3) Selim ve (2) Murat gibi yenilik yanlısı padişahlara gavur padişahlar denilebiliştir.
Böl,parçala,yönet sözü adeta bizim için söylenmiş. İlk kurduğumuz devletlerde Batı Hun,Doğu Hun,Göktürk,Doğu Göktürk devletleri gibi devlet modelleri biz Türk’lere aittir. Bunların sonuçları tarih sayfalarında Hant kavgaları ve Kardeşkanı dökülmeleri bedelleri ile ödemişizdir. Bunlardan çok daha kötüsü ise Osmanlılar da 1326 yılında kurulan ve 1876 yılında aldırılan yeniçeri ocağıdır. Bu ocak yabancı devşirmelerden olmuş devletin başına beşyüz yıl bela kesilmiştir. Bazı padişahların kellesini kesen bazı padişahları tahttan indiren bazen saraylar yakan ve bazen de isyanlar çıkaran bu ordu yine 2.Mahmut tarafından kaldırılmış tarihimizde yeniçeri ocağının kaldırılması vakayı-hayriye olarak yerini almıştır. Yerine Asa kir-i Maksure-yi Muhammedi-ye adlı ordu kurulmuştur. Osmanlı devletinin yönetim alanında ki belgede en önemli yönetimle ilgili hatalarının başında bu olay gelmiştir.
Cumhuriyet döneminin hatalı yönetim anlayışları ne gariptir ki çok partili dönemle başlamaktadır. Demokratikleşme ve özgürlüklerin uygar ülkeler düzeyine yükselmesi gerekirken aksine geriye gidiş olmuş zaman demokrasimiz kesintilere uğratılmıştır.
Orta Asya dan başlayan ve günümüz kadar geçen tarihimize bakıp bu tarihi dünya tarihi ile keşifler ve icatlar yönünden karşılaştırırsak Türk lebin isimlerine yok denecek kadar az rastlanmasına üzülmemek elde değildir. Birçok teknolojiyi, ilacı, motoru vs. dışarıdan ithal etmemiz koskoca imparatorluklar kuran biz Türkler’ i üzmektedir.
Her icat ve teknolojide yabancı patenti var. Hadi diyoruz bunlar insanlığın ortak malıdır iyide neden bizim adımızın geçtiği patenti bize ait olan evrensel markalı bir ürünümüz yok. Ay dan bile rahatlıkla görülen koskoca Çin Secini Çinliler Türklerden korktuğu için yapmışlardır. Çin şeddi yedi bin kilometre uzunluğunda olu üzerinde arabaların bile yürüyeceği kadar genişlik vardır. Üç kıta üzerinde hükümdarlık kurmuşuz, ta Viyana kapılarına kadar dayanmışız, İstanbul u almış ve bir çağın sona ermesine ve bir çağın başlamasına neden olmuşuz, Avrupa’yı titretmiş Haçlı ordularının yüzyıllar süren saldırıları karşısında hem ülkemizi ve hem de İslamiyet’i korumuşuz. Elbette bunlar azımsamayacak olaylardır.
İnsanlık alemine kalıcı bir hizmet sunmanın yanında birçok yeniliğe kapalı kalmışız. Kolaycılık olan yolda yani yenilikleri ülkeye getirmede de çok kalmışız. Herkesçe bilinen o ünlü matbaa olayı gibi 1450 yılında Almanya da icat oluyor ve bize 1727 yılında geliyor, oda bir matbaacı tarafından; İbrahim Müteferrika.
Bugünkü bazı yazar ve çizerlerin yaptığı gibi tarihimizi yargılamak amacında değiliz. İlk Türk devleti olan Huğ devletinden günümüze kadar geçen şanlı tarihimize sahip çıkıyorum. Eğrisiyle,doğrusuyla,acısıyla,tatlısıyla o bizim tarihimizdir. Emeği geçen herkesi de saygıyla anmak zorundayız.
Bugün yapıldığı gibi bazı bölümleri iyidir sahip çıkalım, beğenmediğimiz bölümleri silip atalım, böyle şey olmaz. Nitekim açık oturumlarda ve bazı basılı kaynaklarda bu tür olaylarla karşılaşıyoruz. Elbette tarihimizi bileceğiz ve irdeleyeceğiz. Ancak bunu daha çok geleceğimize yararlı olabilmesi açısından yapmalıyız. Tartışmalara bakıyoruz da kimileri sanki iyiler benim kötüler sizin gibi kendilerine pay çıkarırcasına yada karşısındakini suçlu görürcesine fikirler yürütüyorlar. Tarih hepimizin malıdır,hepside atalarımızın bizlere mirasıdır, beğenmekte beğenmemekte bize aittir.
Bütün olumsuzluklara karşın yakın geçmişte olduğu gibi ülkenin kaderine rol oynayacak olan milletin temsilcileri ise yetmiş milyona yakın halkın gözü önünde adeta tuluat tiyatrosu oynuyorlar. Ülke sorunlarını bir tarafa bırakıp birbirleriyle belliği koltuk sevdaları yüzünden ülke sorunlarını daha da ağırlaştırıyorlar. Futbol takımı oyuncuları gibi bazen kendi partilerinden istifa ederek başka partiler geçiyorlar, hem de seçenlerini hiçe sayarak bir parlamenterin ortalama sadece yirmi bin oyla seçildiğini varsayarak bu seçmenlerin iradesini neler uğruna teperek diğer tarafa geçiyorlar. Acaba bu harekatı yaparken tüm seçmenlerinden izin alıyorlar mı, bunların dışında partiler arasında manevi konuları tartışılması söz konusu olmayacak konular tartışılıyor. Bazen inançlar, ilkeler ve yasalar çiğneniyor. Tartışmalardaki üslup ve seviye bayağı seviyelere iniyor. Bunlarda tüm insanlarımıza kötü örnekler teşkil ediyor. Genç nasıl ise güvensizliğe ve karamsarlığa kapılıyor, çünkü çok söz ve vaat az icraat var, halkın arasından bazıları da değişik düşüncelere kapılıyor kötülük yapabilme cesaretleri artıyor. Bilindiği gibi enflasyon faizcilik,hırsızlık, yolsuzluk,büyücülük,falcılık ve akla ne gelirse insanlığa din ve bilime uymayan bir sürü olaylar çoğalıp büyüyor.
Kalkınmış ülkelere şöyle bir bakarsak çoğu kendi gücünü kullanarak kalkınmışlardır. Örneğin Almanya’nın kalkınmasında Amerika’n sermayesinin rolü olmuştur. Ancak Almanya’nın kalkınması Avrupa ve Ortadoğu da ki birçok pazarı Amerikalıların elinden alınmasına neden olmuştur. Yani hiçbir kalkınmış ülke bir başka ülkenin kalkınmasına asla yardımcı olmaz. Başkalarından yardım alarak kalkınacağız demek kendimizi kandırmaktan ve sömürülmekten öteye bir şey getirmez. O zaman bir tek alternatifimiz var,o da kendi ayaklarımız üzerinde durmayı bilmek ve bunu başarmak ve buna mecburuz başarmaktan başka çaremiz yoktur. Ülkemizin daha iyi olmasını isteyişimizden geçen buraya kadar çizilen tablo belki biraz karamsardır. Ancak hiç kimse ümitsiz olmasın eninde sonunda bizim bunu başaracağımıza hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bir işe başlamak başarmanın güvencesi olacaktır.
Önsöz bölümünde ve yönetim bölümünün başındaki demokrasiye ters düşme ve tepki alma gibi anlamlar içermekteydi. Bunlar iyi niyetle söylenmiş ve ülkenin esenliği için düşünülmüştür.
1980 ihtilalini gerçekleştiren sayın Kenan EVREN Paşa 1961 anayasasının getirdiği demokrasi ve özgürlükler Türk halkına bol gelen bir gömlek gibiydi, anlamına gelen ifadeler kullanmıştı.
Ülkemizde yaşayan insanların yaptıklarına bakınca bu sözlere katılmamak mümkün değildi. Hiç kimse bu sözlere katılanları da vatan havini ve demokrasi düşmanı falan ilan etmeğe kalkışmasın, çünkü bizim halkımızın bir kısım demokrasiyi özümseyememiş yada onu özümseyecek kültür ve olgunluğa ulaşamamıştır. İnsanlarımızda bir kısmı iyi giyinip çalışmadan üretmeden çok kazanmayı ve köşeyi dönmeyi özgürlük sayıyor. Yasalara uymamayı kurallara uymamayı özgürlük sayanlarımız var, insanlara küfretmeyi özgürlük sayanlarımız var gerek ekonomik bakımdan gerekse yaş bakımından kendinden küçük gördüklerine tepeden bakmayı sevgi ve şefkat göstermemeyi de özgürlükten sayanlarımız var. Dahası devlet içinde devlet kurma heveslerini bir ulusun bayrağını ayaklar altına alma cesaretini göstermeyi özgürlükten sayanlar var. Cumhuriyet devletinin bir ferdi olarak hatta cumhuriyet devletinin bir vatandaşı olarak onun kurucusu Atatürk ve ilkelerine hakaret etmeyi özgürlükten sayanlarımız var.
Öyleyse bizim halkımızın birçoğu özgürlüğün ve demokrasinin ne demek olduğunu ya özümseyememişti yada bilerek ve kasıtlı hareket etmektedir.
Ülkeyi yönetmeye talip siyasi oluşumlar birbirleriyle rekabetin dozunu aşan boyutlarda kapışıyorlar, aslında programları incelenirse parti isim ve amblemlerini değişik olarak görürsünüz.
Söylem farklılığı varmış gibi görünse de kalkınma anlamında önemli farklılıkları yoktur.
Kendilerine ait konularda da %99 kesin anlaşılırlar. Yüksek maaş, kıyak emeklilik ,adama iş bulma vs. gibi bürokrat kadrolar siyasi kadrolar boyutlarını aşmış durumda, bazıları öylesine büyük işler kıvırıyorlar ki TBMM sinin üstünde işler peşindeler.
Milli Savunma, Milli İstihbarat, Genel Kurmay gibi kurumları bile aşan boyutlara varan işler hiç kimsenin bilmediği ama herkesin ayrı söz söyleyip yorum yapabileceği akıl almaz işler, faili meçhul aydın cinayetleri devlet içinde devlete çatışan özel güçler gibi kimilerine katil kimilerine göre milli kahraman olan birtakım insanlar milletin gözüne baka kendilerini siyasi ve oluşumlarını ülkeyi yönetecek en dürüst kadrolar olarak vasıflandırılırlar.
Kimileri halkın bıyığı,sakalı,şalvarı,sarığı,eşarbı,türbanı vs. ile uğraşır. Ülkenin gündemini hep duygu sömürüsü, inanç sömürüsü konularla sürdürüp dururlar. Bir rivayete göre de inananlar inanmayanlar var.
Bu kokuşmuş suni gündemler yıllardır devam etmiş ve daha da edeceğe benziyor. Tabanda yaşayanlar arasında böyle sorunlar pek yoktur, halkın arasında pek ala bir hoşgörü var ama tepedekiler gerçekçi olup ülke sorunlarını halledemeyeceğini bildiklerinden mevcut sistem içinde sandalye ve koltuklarını sağlamlaştırmak için hiçbir şey vermedikleri halktan o almak uğruna bunları yapıyorlar.
Yakalamaya çalışmak zorunda olduğumuz ülkelerden bazıları kanser,AIDS,Hematit B,şeker vb. hastalıkları yenme yolunda çalışmalar yapıyorlar. Kimileri hücre yenileyen hücreleri üreterek yaşlanmayı durdurma çalışmaları yapıyor hatta ölümsüzlüğün ilacını bulabilir miyim diye düşünüyorlar. Kimileri yağmur bulutlarından oluşacak olası bir savaş silahlarını üretmeyi, kimileride uzayda üsler kurmayı düşünüyor.
Ey benim büyük milletimin evlatları bu ülkeyi yönetmeye talip olan kadroları, sizler nelerle uğraşıyorsunuz . Bizleri nelerle oyalıyorsunuz. Yoksa sizler bu ülkenin yaşlısını, gencini, okumuşunu, okutmamış olduklarınızı ahmak mı sanıyorsunuz!
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ NASIL OLMALI
Gelecekteki milletvekili sayımızı düşünelim. Örneğin bir milyon nüfusa dört milletvekili temsil etsin. Türkiye nüfusu yetmiş milyon ise bu hesaba göre milletvekili toplam sayımız ikiyüzseksen olsun seçimlerde seçmenin idaresi demokratik ölçülerde sonuçlara yansısın delege sistemi kalsın merkez yoklamasıyla aday belirlenmesi uygulamasına son verilsin bir seçim bölgesinin çıkaracağı milletvekili sayısının ve katı kadar aday her partinin listesinde bulunsun bu sıralamayı o seçim bölgesinde ki partilere üye olan üyelerce sırama yapılsın seçimlerin tercihi verecekleri oylar sayılırken o seçim bölgesinde en çok oyu alanlar partilere göre sıralansın baraj sistemi kaldırılsın
Böylece seçmenin demokratik iradesi sonuca yansısın böylece her düşüncede ki partilerinde parlamentoya girmesi sağlanmış olur diyelim ki seçim bitti. İkinci bir seçime kadar bir milletvekili partisinden istifa ederse milletvekilliğinden de istifa etmiş sayılmalı böyle durumlarda o seçim bölgesinden yedekler arasından en yüksek oyu almış olan kişinin parlamentoya girmesine olanak sağlamalıdır. Burada yanlışlığa meydan vermemek için şunuda açıklayalım istifa eden milletvekilinin yerine aynı partiden de olabilir başka partilerden de olabilir yani en çok oy alan kimse meclise girer böylece kişinin iradesi bir kalemde silinmemiş olur.
Yarı başkanlık veya tam başkanlık olmalı. Büyük şehirlerin bir kısmına yerinden yönetim hakkı verilmeli ve başkanlık sisteminin bizim ülkemizde de en çok oyu alan parti hükümeti kurarken bakanlıklarını ister içerden ister dışardan seçer,içerden alacağı kişinin milletvekilliği düşmeli ve bakan olunca partisinin etkisi kalkmış olur. Bakanlık sayısı konusunda başkan istediği kadar bakanlık oluşturabilmeli ve bakanların maaşları, makam arabaları ekonomik
Hiçbir sıkıntısı olmayacak standartta olmalı. Ev,özel araba ve genel müdürlerin maaşının 2 katı ve harcırahları olmalı. Araba ,ev bakanlık dönemini kusursuz bitirince onun olmalı.
Milletvekili seçildikten sonra ömür boyu emeklilik hakkı olmamalı. Bir dönem görev yapan milletvekillerinin emeklilik verilmeli. Milletvekili meclis toplantılarına çok önem arz etmeyen sorunu olmadan meclis toplantılarını bir fiil katılmalı. Kursu dokunulmazlığı hariç dışarıda dokunmazlıklar kaldırılmalı.
Milletvekili dışarıda zaten halk tarafından sevilir ve korunur. Sevilmeyen milletvekili korunmak ister. Gelişmiş ülkelerin kalkınma kriterleri gibi Hükümetlerinde kalkınmayı mutlaka gerişmiş ülke norumlarına ulaştıracak. Çalışmaları açık ve şeffaf ayda bir başbakan, ay içindeki çalışmaları televizyonda halka anlatacak olumlu ve olumsuzu da söyleyecek. Avrupa Birliğine girmek mümkün olamasa olmaz diye ülkenin önünü tıkamamalıdır. Avrupa’nın ekonomik olarak standartlara çıkmak olmalı.
Eğitimde olmazsa olmazı eğitim çağındaki her çocuğu eğitime başlamadan önce uzmanlar tarafından teknoloji imkanlarında kullanılarak testten geçirmeli çocuğun genel durumunu ve zeka verilerini öğrenmeli ve çocukları yeteneklerine göre gruplandırmalı ve süper zekalı çocukları ayırmalı onları özel sınıflar oluşturmalı ve hocalarını da özel oluşturmalı gelecekte o çocuklar bu ülkenin bürokratları olmalı.
Diğer çocukları da okuma yazma döneminden itibaren bir de yabancı dil okutmalı ilk ve seneden sonra çocukların beceri ve sanatsal durumlarını uzmanlar tarafından test edilmeli ve sekizinci sınıftan itibaren yönlendirilmeli ve meslek derslerine başlanmalıdır.
Eğitim zorunluluğu çocuğun okul eğitiminde yetenekleri uygulamalı eğitim görerek meslek kariyeri tam belirlemek eğitim yılı en az 11 yıl olmalı çocuk isterse daha çok okuyabilme hakları da korunmalı. Ülkenin insan kaynaklarından ihtiyacı olduğu bölümleri teşvik etmeli eğitimin olmazsa olmazları öğretmendir. Öğretmeni tanımlamak için günümüzdeki öğretmenlerin % 5o si sınıfta kalır.
Öğretmen nasıl olmalı bir insanı seven,insanlığı seven doğayı ve kültürünü, geçmişini kabullenen geleceğe ders çıkaran ülkesini milletini ekonomik değerlerinden üstün gören insanlardan olmalı.
Öğretmen öğreten yanı kendisi doğrusunu bilen yaşayan ve öneren paylaşmayı bilen geniş anlamda paylaşan sevgi olmazsa olmaz öğretmen diksiyonu düzgün giyim kuşam düzgün oturup kalkması saygın zamanı özelinde de programlı sağlıklı sportmen sağlam karakterli doğruları bilen ve doğruluğu karakterinde ruhunda olan yanlış ve kusurlu davranışlarla zamanında önlem alan ve çözümcü birleştirici yücelten olan bütün öğretmenleri mevcutların içinden ayırıp geri kalan öğretmenleri yeniden kursa tabi tutmak ve asıl öğretmen yetiştirmek için eskiden öğretmen olduğunu eğitim sonucunda özümsemiş olmalı.
Günümüzde öğretmen sınıfa giriyor. Sınıftaki gürültüyü önlemeden derse başlıyor. Ne anlattığı anlaşılıyor, ne de anlattığından öğrettiğini çocuklar anladı diye inanıyor sınıfı ve çocukları derse konsantre edemiyen öğretmenden verim olur mu ?
Günümüz öğretmenlerinin % 50 si böyle bu ilk okuldan başlayıp üniversiteye kadar böyle. Bu tür eğitimden bu toplum ne kazanır. Zaman ve insan kaybından başka değildir. Eğitim müfredatı ezbercilik çocuğun düşüncesini ve düşünme yeteneğini bilgisini tartışarak araştırmacı kimliğinin oluşturamıyorlar.
Öyle gereksiz olan konuları çocuklara papağan gibi ezberleyin ve okuyun deniyor. Eğitimin asıl ruhu çocuğa kendi barajında neyi nasıl üretirse daha verimli olur olmalı. Kendi düşüncesinin üretimdeki yeteneğini katması ve çocuğun mahkeme yapma yeteneğini bulup birlikte uygulamalılar. Çocuklar kollektif çalışmanın verimini öğretmenden öğrenmeli. Öğretmen aynı zamanda bütün davranışları örnek olma durumundadır.
Adalet işleri içinde bulunduğumuz çağın gereklerine ve insanlarımızın ihtiyaçlarına göre yeniden ele alınmalı. Değiştirilmesi gereken bölümler değiştirilmeli,kullanılan dil öz Türkçe olmalıdır. Yasalar elastikiyetten kurtarılmalı bağımsız yargı mutlaka sağlanmalıdır. Bazı temel hak ve özgürlükleri tanımlayan maddeler yeniden gözden geçirilmelidir. Çalışma hayatı ticari hayat sosyal ve siyasi hayat alanında bazı önemli düzenlemeler yapılmalı ceza yasalarında caydırıcı önlemler alınmalıdır.
Düşünce eğleme dönüşmedikce suç sayılmaktan çıkarılmalıdır. Ancak eskiden olduğu gibi siyasi düşünce nedeniyle yapılan baskılar yaralamalar katlatmalar Kahvehane bombalamalar ve buna benzer silahla taramalar gibi olayların eylemcilerin asla cezasız bırakılmaması gerekir. Ruhsal dengesizliği nedeniyle işlenir. Suçları suçluları ruhsal tedavi merkezlerinde tedavi edilmeli uygar ülkelerin normlarında değerlendirilmeli bürokraside,ticaret alanında işlenen suçlar vardır. Devlet işlerini kendi çıkarlarına kullanan veya başkalarına çıkar sağlayanların işledikleri suçlar cezasız bırakılmamalı bu durumda olanlar görevden alınmalı ömür boyu kimliğine kod numarası konmalı kod numarası ceza hapis ve para cezasından daha çok etkilidir.
Ticaretle uğraşanlardan hayali ihracatçılar haksız kazanç uğruna stok yapanlar,hileli mal satanlar,ülke ekonomisini zarara uğratanlar,vergi kaçıranlar,tarihi eser ve kültürel olan tarih kokan değerlerimizi ülke dışına satanlar ve ülkenin kazanımlarını kişisel çıkar sağlayanları cezaların en ağırı ile cezalandırıp ve normal şartlara döndüğü zaman kişinin kazancının %20 sini devlete ödeme mecburiyeti getirmeli ülke dışına çıkmaması ve çıkacağı zaman normal vatandaş kredisine uyumu durumunda dahi ekonomik teminat müeyidesi koşulu getirilmeli bütün yasalar caydırıcı olur.
Anenelerin ve insanlığın hoş görünen adalet sisteminde de düşünce ve felsefi konularda olmak kaydıyla yer alması gerekir bir başka anlatımla tüm felsefelerin birbirine tahamül etmesi gerekir neticede bu ülkede birlikte yaşamak zorunda olduğumuz için Adalete akseden olayların sonuçları en erken şekilde sonuçlandırılmalıdır. Ancak çağımızın gerektirdiği modern araç ve gereçlerle teknolojik gelişmeler adaletin emrine verilmeli Adalet bilim,teknolojisinin yeniliklerini kullanmalıdır.
MİLLİ SAVUNMA
Milli savunmamız silahlı kuvvetlerimiz dünyanın önde gelen güçlerinden biridir. Disiplinli ve cesareti ile belki de dünyanın en iyisiyiz.
Ancak bu alanda önemli revizyonlara gereksinim var savunma sanayimizi mutlaka geliştirmek zorundayız başkalarının zaman zaman uygulamaya çalıştığı ambargolara maruz kalmamak için buna mecburuz.
Askerlikte nitelik önemlidir eğer nicelik önemli olsaydı en büyük güç Çin Ordusu olurdu. Nitelikli askerlerden oluşan ordunun elinde teknolojik açıdan gelişmemiş silahlar yerine teknolojik silahlar araç ve gereçlerin bulunması zorunludur.
Türk ordusunun sayısı beşyüzbinin üzerinde olduğu söylenmektedir. Bu sayı kesinlikle ikiyüzbin dolayına çekilmeli ayrıca askerlik profesyonelleşmelidir.
Askerlik çağına gelen herkes en az üç ay mutlaka temel eğitim görmeli ancak bu süreden sonra varlıklı insanlar geriye kalan sürelerini para karşılığı ile ifa etmelidir.
Diğer askerlerden güçlü kuvvetli olan gençler ihtiyaca göre seçilerek maaşlı olarak belli bir yaşa kadar askerlik yapmalı bu yaş sınırı kırk yaşını geçmemeli çünkü ordunun askeri genç ve güçlü yaş ortalaması olmalı.
Gücü zayıf askerlerde para ödeme gücü olmayan askerlerde geri hizmet ve hastane ofis elemanı olarak değerlendirilebilir.
Özellikle her asker on tane ağaç diktirilerek erozyonu önlemek ve oksijen üreten ağaç ülkemizi yer bitkisini besleyen tatlı su kaynaklarını besleyen bu tür kurallar ağaç dikme mecburiyeti yaşamın diğer katmanlarında da zorunlu hale gelmesi yasalarla güvence altına muhakkak alınmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları politikalarının dışındaki çizgisinde geleneksel disiplin ve Atatürkçü çizgisinde devam etmelidir. Geleneksel yapısıyla Silahlı kuvvetlerimiz dostuna güvenen… Düşmanına korku veren yapısını daha da üst seviyeye yükseltmelidir. Caydırıcı gücü daha da geliştirilmelidir.
DIŞ İŞLERİ
Ülkeler arasındaki onurumuzun düzeyini belirleyen bu politik yapı gerçek bir devlet politikası olmalı dış işleri hükümetlerin inisiyatifinden kurtarılmalıdır.
Devletle ilgili tüm alanlardaki politikaların dünyaya açıldığı bir uydusu gibi bilimi olan dış işleri layık olduğunu ve süreklilik yaşanmalıdır.
Geçmiş tarihimize baktığımızda bu alanda pek başarılı olduğumuz pek başarılı olduğumuz söylenemez bunun birçok örnekleri vardır.
Cumhuriyet kuruluncaya kadar ki dönemlerde başarılı olduğumuz söylenemez. Meydanlarda kazandığımız savaşları nedense masalarda kaybediyoruz.
Kıbrıs savaşında,Trakya Türkleri konusunda,Terör olaylarında ve diğer sosyal olaylarda ,sportif olaylarda vs. hep masada zorlanıyoruz.
Tarihten gelen haçlı ruhundan mıdır Osmanlıların tüm koşullarını kendi eğemenliğine almasının verdiği kompleksten midir yoksa bizim kendimizi iyi anlatamamamızdan mıdır bilinmiyor.
Nedense başaramıyoruz. Galiba sonuca nokta.. daha ağır basıyor. Kısmi başarılarımız hep ekonomik ve askeri yönden güçlü olduğumuz dönemlerde başarılı olduğumuz görülür.
Osmanlı döneminde mesela Fransa’nın bizim padişahlardan yardım isterken döktüğü dilleri tarih kitapları bile yazar sadece onlar değil bir çok Avrupa ülkesi bu yola başvurmuşlardır. Çünkü o zamanlar biz çok güçlüydük fakat Birinci Dünya Savaşı sonunda ve özellikle Çanakkale Savaşında güçsüzleştiğimizi gören müslüman ülkeler kaybetmiş olsaydık ne Türkiye ne de müslümanlık kalırdı.
Buna rağmen zamanın halifesi islam ülkelerinden yardım istememişti. Bırakın yardım etmeyi bizimle savaşanların yanında paralı asker olarak karşımıza çıkmışlar adeta bizi arkamızdan vurmuşlardır.Bu örnekler bize şu sonucu göstermektedir. Ekonomik gücümüz olarak askeri gücümüz olacak birde haklılığımızı uluslar arası plartformda savunacak gücümüz olacak Dış işleri bakanlığımız lobilerimiz propagandamız sağlam olacak.
Dış işlerini yürütecek olan Bakanın çok iyi yetişmiş kişilerden seçilmesi gerekir. Hükümetler üstü bir politika izlemesi gerekir. Türk halkının tek dostu yine kendisidir. Kendi gücümüzle bir yerlere gelmek zorundayız.
Dış politikamız. Onurlu,kararlı ve devamlı olmalıdır. Globalleşen dünyamızda yüzlerce devlet vardır. Bu devletlerin hepsinin ekonomik olarak,askeri olarak ve siyasi olarak en üst düzeye çıkması söz konusu olamaz ekonomik güçü çok zayıf olan bir çok ülke uluslar arasında bir çok işler başarabiliyorlar. O halde devamlı ve onurlu bir şekilde olaya yaklaşılırsa başarılır.
Kendi insanlarına farklı davranıp başkalarına farklı davranmak için ülkenin iç işlerini zaafa uğratır.
Geleneksel yapımızda bizler yabancılara,konuklarımıza misafirperver yaklaşırız hani geleneksel Türk misafirperverliği hep övündüğümüz bu yönümüzü zaman zaman kötü kullanırız kendi insanlarımızı umursamayız dışardan kendi..
. Ülkesindeki iç savaştan kaçanlar…Ülkemizde kahramanlar gibi karşılanır.
Onlara evler,yerler topraklar,işyerleri ,krediler…Oysa bu memleketin öz vatandaşları her çileye katlanır.
Bir kısmının oturduğu evinin ve toprakların tapuları onlara verilmez. Ülkesinde ikinci sınıf vatandaş durumunda yaşarlar kullandığı arazileri dağ köylüsü olduğu için devlet ormanı diye elinden de alınır.
Ova köylerinden bu vatandaşlarımıza arazi verilemez mi ? Bireyin güvencesi tapulu gayrimenkuldür.
Bu güvencesi olmayan insanlarımızın sorunları mutlaka çözülmeli vatandaş ülkesinde dedelerinin kanlarıyla korunan toprakların üzerinde tapusuz ve güvencesi olmayarak yaşamları için bilimsel çözüm barışın tesisi önemli bu tür köylerimizden askerde şehit düşen aileleri ülkesinin yöneticilerinin tapusuz köylerinde olan insanlar var ya tapularını vermeli veya ovalardaki hazine arazilerinden yer verip o tür köyleri ovalardaki arazilere getirmeli ve bu dağ köylerindeki vatandaşların mutlaka bu türlü sorunları olan köylerin sorunları iç barışın ? ve birey güveninin teminatı yapılmalıdır.
İç işlerimiz başkaların denetleyeceği bir alan olmaktan çıkarılmalıdır. Avrupalılar istedi diye bazı düzenlemeler yapılması için insanlarımızın onuru düşünülerek bazı iyileştirmeler yapılmalıdır.
Kitlesel olaylar olan mitingler ve gösterilerde devlet politikası yansız olarak uygulanmalıdır. Asayiş güçleri olan polislerimiz toplum hukukunu çok iyi bilmeli gözü pek vuran kıran güvenlik gücü yerine bilen anlayan ve hukuka göre hareket eden,güç oluşturulmalı güvenlik güçlerinin kullandığı araç ve gereçleri modernize edilmeli bu alanda çalışanların ekonomik güçleri insan yaşam ve onuruna yaraşır hale getirilmeli.
Ülkede zaman zaman huzur ve güvenin bozulmaması ve demokrasinin askıya alınmaması olağan üstü hallerde ülke bazında eyalet sistemi uygulamalı kaçakçılığın ve terörün önlenmesinde mutlaka bir sistem harekete geçirilmeli Örneğin İstanbul başlı başına bire eyalet olabilir önemli olan insanlarımızın can ve mal güvenliği için ise gerekenler mutlaka yapılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin 70 milyon vatandaşları arasında iç barışın ve huzurun tesisi için bir milli duruş gerekir iç ve dış borçlarının silinmesi için şart 70 milyon elini cebine atacak. Çünkü bu gidiş doğru çizgiden sapmaktadır. Açık bütçeli yönetimler esaret altındadır bu böyle devam etmez. Bu söylediğim Milli duruşumuzu harekete geçirmek için ben vatandaş Osman ZOR, olarak mal varlığımızın % 10 unun devletin bekası için veriyorum. Benim gibi düşünen bu ülkenin 70 milyonu bu meseleyi 24 saatte çözer her Türk Vatandaşının vereceği bağış parasının ülkenin iç ve dış borcunu ödeyeceğini ve hiçbir kurum ve kuruluş bu bağış paralarına elini sürmeyeceğini vatandaşın anlayabileceği teminatı ile yani açıklık ve şeffaflık
Basın ,medya, Sivil Toplum örgütleri gözetiminde ortaklaşa kontrol edileceği bir fon oluşturularak toplanan para veya hibe niteliğinde ev,araba,arsa,hisse senedi veya taahhüt belgesi ürününü sattıktan sonra ödemek üzere verilecek taahhütlerin aynı fondaki birimde ve görüntülü kayıtlarla yapılan bağışların disketleri ve makbuzu Vatandaşlara verilerek vatandaşın bizzat sivil örgütler ve medyanın kontrolünde yapılırsa 70 milyon bu milli sorumluluğu özümseyerek yapar yeter ki doğru programlansın Üniversitelere böyle bir bilimsel program yapmaları için öncülük yapmaları gerekir diyorum.
Siyasi otoritede güvenliğini temin etmeli ve ülkemiz açık bütçelerden kurtarır ve mutluluğa susamış normlara ulaşacak vizyonu var geçmişi ve tarihi dünya milletlerine ışık tuttuğu tarihimizde mevcuttur. 70 milyon Türk halkına böyle milli birlikte birleşecek halkın ödülü tarihe geçecek bir ödül olmalı ki tarihte devrim olmalı 70 milyona yeniden nüfus kimliği verilmeli kimliğinde özel mühür olmalı 70 milyonun yeniden ödüllü nüfus kimliği almalarında bağış belgesini verecek karşılığında özel mühürlü kimliğini alacak.
Mal varlığı hiç olamayan vatandaşlar veya intikalde de yani miras yolu ile de olamayacak vatandaşlar bu milli birlik özel mühürlü kimlik almaktan yoksun olmaması için bedenen çalışacak ortak iklim projesi için her bireyin bizzat kendisi çalışmayabilir kendisi adına anne,baba,abla,ab iler gibi yakınları çok küçük çocuklar veya çok yaşlı insanlar adına her kimlik için 10 tane ağaç dikmek veya adına 10 ağaç dikince dikilen ağaçların dikilmiş numarasını belgeleyecek ve bu belge karşılığında özel mühürlü kimlik almış olacaktır.?tersi olacak. Ve olacak olan insanların özel mühürlü kimliği alamayacak ve 70 milyonun ne kadarı Milli duruşun dışında kalması nüfus kimliği ile her zaman fark edilecek (ve bu tür) insanlar Türk Milli duruşunun dışındaki vatandaş olmuş olacak yaşamı boyunca özel mühürden yoksul yaşayacak bütün işlemlerini yaparken bu eksikliği görülecek.
Bu özel kimlikte bireyin yaşamı boyunca zamanını en hızlı kullanma imtiyazı olan özel numaralar konularak doğumdan ölüme kadar hafızalı numara şifreleri ile hastalık ,sağlık, iş ve yaşam güveni ticari anlamda bankalarda kredi limitini gösteren numara kültürel faaliyetini veya kusurlu durumunu veya kusursuz durumunu birey uluslar arası yaşam faaliyetlerinin işlem numarası ve zamanı hızlandıran ve bireyin yaşamında artıları eksileri hafızası ile konan numaralar yaşamının alışveriş dahil her işleminde kimliğini kullanacağı numara olunca kanunsuz işlem yapama durumu olunca birey vergisini işlem ile birlikte kayıt altına girecek ve birey kusursuz yasaması için oto kontrol olur. Ve birey daha mutlu yaşama çizgisine girmiş olur diye düşünüyorum.
Kalkınmış ülkeler birinci öncelik olarak Tren yollarını örümcek ağı gibi her vilayetine ve her kasabasına tren ağı ile ulaşımı ve nakliye hizmetlerini hem ucuz hem hızlı hem modern trenlerle uçakta seyahat eder gibi rahat ve bölgeler arası kalkınmışlık farkını iletişim hizmetlerinin ucuz ve hızlı bir şekilde bölgeler birbirleri ile bu ortak değerlerini aynı anda yaşayarak çözmüşler.
Kalkınmanın birinci sırrı toplumun tamamının inanacağı ve güveneceği değerleri gelişmiş ülkelerin normlarına göre yapılmalı.
Bana göre Deniz yolu taşımacılığı filosunu ve tren yollarını modern projeler oluşturarak bu projeleri imalatlarının ve yapılması karşılığında 70 milyonun Milli duruşu karşılığında hisse payı vererek hem onurunu okşar hem isteyen vatandaşa artı olarak para koyma karşılığında hisse senedi vererek ortaklık belgesini verebilir. Bu büyük projelere kredi verecek veya yap işlet modeli ile talip olacak dünyada çok talep doğar ve ülkemizin bir anda işsizliğini çözer ve atıl duran yastık altında ve ya nerede olursa olsun duran dövizleri bu projelere karşılık hisse senedi verilir ve ülkemiz ulaşım sorunun köklü çözümü yapılmış olur. Hem ülkemizin öz varlıkları ile yapılabilen yoğun araç gereç tüm yerli mallarımızdan yaparız ve komşu ülkeleri ile de iletişimden doğan kazanımlarımız döviz girdisini artı ile geliştirir.
Genç bir nüfusumuz var bunun kıymeti çok önemlidir. Çünkü ülkemizde yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızı üretebilecek duruma kadar ve üretime başlama durumundan sonra Emek gücü as güçtür. Çünkü emeğe ödenecek değerler ülkemizin genç nüfusuna ödenecek ülke içinde kalacak.
Tüccar dış ülkelerden bir mal alacağı zaman o malın ülkemizde bulunup bulunmadığına bakmalı o maldan var ise ithalatına izin verilmemeli yok ise devlet kasasına bakmalı eğer kasada döviz var ise tüccara o malın parasını Türk parası olarak ilgili bankaya yatırmalı devlet ilgili alacaklıya döviz ödemesini yapmalı zaten çok zaruri olan malları ise devlet ya kendisi veya izin vereceği ölçülerde almak zorundadır. İlaç alımı gibi Devlet olmanın koşullarından biriside halkın sağlığı ile ilgilenmektir. Hammadde alarak üretim isteyen girişimcilere olanaklar ölçüsünde öncelik tanınmalıdır.
Bu uygulama yukarıda da belirtildiği gibi üretimin arttırılıp ülke ekonomisi dengeli bir bütçe ve dengeli bir dış ticaretin sağlanmasına kadar titizlikle uygulanmalıdır. Bu uygulanmanın neler getirip neler götüreceği ise açıktır. Önceki yıllarda yapılan tartışmalardan kurtuluruz birileri bir daha Merkez Bankasını açık bırakmışlar yok kapalı bırakmışlar yok yetmiş sente muhtacız gibi spekülasyonları da ortadan kaldıracaktır. Bu uygulama ile döviz kaçakçılığı,sahte döviz basımı ,haksız döviz kazançlarını atıl döviz saklamalarını ortadan kaldırır. Bu uygulama yurtdışında çalışanların yurt içinde yaşayanların alım güçlerini törpülenmesini önler yani dövizle alınan gayri menkullerin fiyatları üzerinde olumlu sonuçlar doğurur. Ayrıca bu uygulama ile hayali ithalat ve hayali ihracat olanakları tamamen önlenmiş olur.
Bu tür uygulama antidemokratiktir. Ticaretin şevkini kırar veya başkaca yaklaşımların hiçbir mantığı yoktur. Günümüz Türkiye’si koşullarında bu tür uygulamaya karşı çıkmanın yurtseverlikle bağdaşması mümkün değildir. Elbette bu bir uzmanlık işidir. Bunun tetkik detayları ayrıca irdelenir. Önemli olan felsefenin doğru olup olmaması doğru bilinen felsefeye hizmet ülkeye hizmet yapılan hizmet olarak görülmelidir. Burada yeri gelmişken vergi konularına da değinmek gerekir.
Adalet konusu anlatılırken ceza gerektiren konularda kısaca değinilmiştir. Tüm vatandaşların mutlaka bir çalışma ve bir vergi numarası hatta bir kimlikle tüm yaşamı boyunca dünya ülkeleri ile iletişimleri dahi bir kimlikteki numaraları toplanmalı tek kimlikte toplanmalı tek kimlikte toplanan numaralar iletişimdeki zamanı verimli hale dönüştürür. Bu şekilde yapılacak işlemler kayıtlı belge oluşturacağından her işlemin bir güven oluşturması için yapılmalı ve güven veren bir işlemin güveninin dayanağı olmalı ve merkez dayanağı da devlet olacağından vergi barışı otomatik olarak işlem güvencesi ile vergilendirilerek oranlanması bu dalın uzmanları tarafından belirlenir ve her vatandaş yaşamının her katmanın da da devlet güvencesini kendi yaşamının sigortalanması huzurunu bulur.
Barışın tesisi için geri kalmış bölgeler kalkınmada öncelikli yarışa katılma durumuna kadar bazı vergilerden muaf tutulmalıdır. Bu tür bölgelerin tespitinde tarafsız uzmanları,belirlemeli ve bölgelerin kalkınması için ileride çözümlerim olacak ben vatandaş Osman Zor çözüm arıyorsam Üniversiteler bu toplumun aynası ve çözüm üreten rehberlik eden olmalı papağan değil düşünen muhakeme yapan çözüm üretebilecek çok genç beyinlerimizin önünü kapamak değil önünü açmak olmalı,süper zeka gençlerimiz yurtdışına gidişini seyretmemeliyiz.
Beyin kaybımız Türkiye’den çok kolay uçuyor. Bakalım gelişmiş üniversitelerden bütün dünya dan gençler den Türkiye’de ki üniversiteler ne kadar alabilmiş Bu duyarsızlık ülkemizin bugünkü durumundandır. Bu duruşu artık genç nesil değiştirmek zorundadır.
Tarım ve Hayvancılık-
Türkiye coğrafi yapısıyla havasıyla suyuyla tam bir tarım ülkesidir. Tüm Dünya da böyle bilmektedir. Ne yazık ki bu alanda da yapılması gereken birinci öncelik toprak reformudur. Toprağa gereksinimi olan üreticilere yeterince toprak tahsisi yapılmalıdır. Hatta 100 dönümün altındaki tarım çiftçisine üretim belgesi verilmelidir. Yüz taban olmalı tavan olarak kimlere toprak tahsisi ? dalının uzmanları belirler.
GAP Bölgesinde yapılacak toprak reformu adaletli bir şekilde yeniden yapılanmalıdır. Tarım alanında mutlaka modern araç ve gereçler kullanılmalıdır. Bu konuda gereğinde çiftçilerin fonları olmalı ve kendi fonlarından öncelikli durumlarda veya doğal afetlerde çiftçi fonlarından sübvansiyonundan destek meslek gruplarını teşvik ve motivasyonunu dengelemeliler. Bu amaçla kurulmalı ve ekolojik dengede bu şekilde korunur. Erozyon önlenir. Doğal afetler ekolojik dengenin bozulmasında daha fazla görünmektedir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde hayvancılığa gereken önem ve destek verilmeli bölge halkının ürettiği tarım ürünleriyle hayvan ve ürünlerinin komşu ülkelere satılmasında sınır engeli kaldırılmalıdır. Ülkemizde belli bir kalkınmışlık düzeyine gelinceye kadar denetimli bir şekilde bu bölge halkına bu tür olanaklar sağlanmalıdır. Yine bölge halkının belli bir kalkınma düzeyine gelmesi için Suriye , İran ve Irak ile aramızdaki Gümrük işlerinde iyileştirmeler yapılmalı. Benzin,mazot gibi petrol alımlarına kontrollü olarak izin verilmelidir. Yani bölge halkı için buralar yaşanılır cazip hale getirilmelidir
Mevcut orman alanlarından orman vasfını kaybetmeyen araziler koruma altına alınmalı ve ekolojik örtü türleri tespit edilip yenilenmeli ormanlık alanlardan orman vasfını kaybetmiş ve çalılık vasfında olan bölgeler yöre halkına verilmeli bu bölgeler eski konumuna getirilip ormana kazandırılmalı.
Coğrafyamızın tarım ve ormana uygun olması bu denklemin çiftçimize eğitim yolu ile öğretmeli ve ülkenin bu iki denklemin ülkenin kalkınmasın-daki önemi uzmanlarından bu birlikteliğin eğitimi için yeniden yapılandırılmalı halk ile paylaşılmayan hiçbir olgu verimli hale gelmiyor. O halde devlet politikası da değişmeli.
Orman bölge müdürlüklerinin bulunduğu yerlerde Üniversitelerle birlikte hazırlanan çalışmalar esas olarak orman olan alanlar ve tarım alanları netleştirerek bölge halkının yetkilerine vermek için önce eğitim sağlamalı daha sonra üründen nasıl ve ne şekillerde faydalanılabileceği öğretilmeli kademeli olarak yöre halkına verilmeli bu arazilerin korunması daha da güvenli olacaktır. Çünkü yöre halkı ormanını artık kendi koruyacak zarar vermeyeceği gibi özenle bakacaktır.
Ağaçtan ne zaman ve nasıl faydalanacağı ve geçimini sağlaması için ormandan kazanımları çok geniştir. Mesela yayla Turizmi ve kışın ve yazın ağacın bakımında yaprağından ve kurusundan bilimsel olarak neler yapılır belirlenmek ve ekonomiye kazandırılmalı tarım arazilerinin çiftçilik belgesi alabilenler en az 100 dönüm den az olmamak koşulu getirilmeli ülkemizin bu iki değeri akıllıca kullanır ise dünyadaki önemli olan yerini alacak ve süperler arasında olacaktır.
Ormanın korunması için yangın koridoru yolları yapılır iken bu bölümden çıkacak ağaçların gençlerini şehirlerdeki park alanlarına getirilip dikilmelidir. Bu şekilde ikili kazançlı oluruz.
Vatandaşın devlete karşı görevleri arasında askerlik görevi gibi her vatandaş bay bayan nüfus cüzdanı olan her birey beş ağaç ya dikecek veya dikim ücretini ödeyecek bu şekilde Türkiye ‘de 350 milyon ağaç dikilir.
Orman bir ülkenin şahdamarı gibi korunmalı ve beslenmelidir. Türkiye’de her konut veya işyeri,fabrika ruhsatı alabilmek için her 100 m2 inşaat alanı için bir ağaç fidanı ya dikecek veya bedelini ödeyecek bedel ödeyenlerin paraları tek fonda toplanacak ve parası ödenen fidan bir yıl içinde muhakkak dikilecek.
Eğitim birimleri eğitimin sonunda diploma veriyor. Her diplomanın bir fidan dikme kuralı olmalı ve muhakkak uygulanmalı.
Devletin tepesinden en alt birimine kadar makamında terfi edebilmek için terfi etme durumunda ya bir fidan dikilecek veya dikim bedelini ödeyecek.
Askerlik görevinin sonunda teskere alabilmek için bir fidan dikecek.
Gayrimenkul alım satımında alanda satanda bir fidan bedeli veya fidanın dikim numarasını getirmesi koşulu ile işlemin tamamlanması.
Trafik’de yer alan bütün araçlar her yıl bir fidan bedelini vermek veya dikme zorunluluğu getirilmeli.
Ormanlar Akciğerlerimiz gibidir. Bir ülkenin ormanlarının faydaları saymakla bitmez. Fakat bana göre çok önemli olduğu için söyleyeceğim. Ben önce bir vatandaş olarak sonrada Sakarya Kültürel ve Doğal Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Osman ZOR olarak bilinen bu durum.
Bilim adamlarının söylediğine göre bugün. O sıfır tarih düşünürsek 30 yıl gibi kısa zaman sonra tatlı su kaynakları dünya milletlerine yetmeyeceğinden dünya milletleri birbirlerine düşecek ve dünya nüfusunun çoğu bu çatışmalarda ölecek.
Biz ülkemizdeki tatlı su kaynaklarını yağan yağmurlar beslediğine göre ağaçta su nemini harekete geçirdiğine göre Ağaç dikmeye devam etmeliyiz. Ve tatlı su kaynaklarımızı akılıca koruyup denize akmasını önleyecek yatırım projeleri oluşturup bu sularımızın fazlasını dünyaya satmalıyız. Ağaç erozyonu önler ve ekolojik dengeyi sağlar ekolojik denge çok çok önemlidir. İnsan yaşamının oksijenini üretendir. Ağaç önem arz eden ovalarımızdan bazıları ovaların kullanımına ilişik olacaktır. Yurdumuzda bir çok ova vardır bu ovalarımızdan bazıları susuz olarak bazıları ise sulanacak konumda üretim yapılmaktaki ovalarımız hiç sulama yapılmadan yılda iki üç ayrı zaman ürünü alınan ovalarımız vardır.
Çarşamba Ovası, Bafra Ovası,Aydın Ovası, Menderes -Gediz Ovası, Çukurova ve Akova gibi ovalarda bir çoğu düzlüğünü kaybetmiyor,ziraat ovası olma özelliği yavaş yavaş kaybetmektedir.
Çarşamba Ovası yapılan birçok fabrika yüzünden ova olmaktan çıkmak üzeredir. Adapazarı Ovası yanlış kullanım sonucu can çekişir hale geldi. Bütün ovalarda aynı tehlike bulunmaktadır. Bu ovalardan yılda üç ürün almak mümkündür.
Yalnızca Adapazarı Ovası tüm Marmara Bölgesini besleyecek kapasitesine sahip iken devletin ve bölge halkının tarım ve çiftçiliğin bilincinde olmayışlarındandır ki böylesi verimli arazilerin verimini değerini bilememelerinden olmalıdır. Daha önemli olan durum bölgenin de deprem bölgesi olması en uygun bu bölgenin değerlendirilme şekli ziraattir. Adı geçen ovalara fabrika yapılmamalı yerleşim alanı olarak düşünülmemelidir. Mevcut fabrikalarda sınırlandırılmalı yani genişlemek isteyen fabrikalar ek tesislerini verimsiz kırsal alanlarını geniş tutmalı uzun vadede merkez binalarını da kırsala taşıma programı yapmalı ovalar asıl görevleri tekrar uzun vadede ova aslına dönmelidir. Halk olarak anlatılmalı ve çiftçinin desteğini sağlayarak etap etap çözüme gidilmelidir. Ziraat eğitimi gören mühendisler asıl görevlerine dönmeli ve ziraat mühendisleri muhakkak labrotuvarlarını kurmalı ve toprak tahlilleri yıllık çıkarılmalı ve çiftçiye tahlili yapılmış hangi ürünün ve verimi yükseltilmiş ürünleri ekip biçmeli gereğinde kaç ürün alabileceği hesapları çıkartılmalıdır. Ziraat Teknikerleri çiftçileri odalarını kurup onlarda toprak numuneleri toplayarak çiftçi ile birebir görüşerek konuları birlikte tartışarak çözümleme faaliyetleri bilimsel çalışmalarla yürütmeli.
Ziraat Teknikerleri çiftçileri bölge bölge örgütleyerek bizzat kendileri çiftçilerin üyeleri olmalı bu şekilde örgütlü toplumlar araştırır ve tartışır tartıştıkca çözüme ulaşır. Çiftçilik krıterleri gelişmiş ülkelerdeki gibi çiftçi belgesi alan her üyenin en az 100 dönüm arazisi koşulu ile izin belgesi verilmeli ve modern araç gereçlerle çiftçiliği bilimsel ölçülerin rehberliğinde dünyaya açılacak projeler üretilerek ürünü mahalinde hammaddeden mamul hale getirebilecek tesis ve fabrikasını kuran ürünün kendileri işleyen sonunda tüketilen ürünleri paketleyip ulus ve uluslar arası rekabete cevap verebilen çiftçi dayanışması artık kaçınılmaz olmalı. Gerektiğinde ürününü tüketim mağazalarını talebe göre açabilmeli. Yabancılar bugünkü tüketim merkezlerini bazen kendileri kuruyor. Bazen de ürünlerini bu merkezlerin satmaları için kredi karşılığı ile bir şey ortalık kuruyorlar.
Ve ürünleri ile Bu gün Türkiye’deki tüketim ürünleri Türk tüketicisine sunuluyor
Patent olarak ürün anbarla geliyor ve tüketim mağazasında paketleniyor mağazanın patanti ile tüketiciye satılıyor.Hatta o kadar cazip hale getiriliyor ki mağaza patentli ürünler hediyeli veya indirimli ürün olarak gösteriliyor. Tüketicinin ve beyenisini kazandırılıyor. Bu ve bu benzeri becerileri bizim çiftçimizin örgütlendiğinde aynı becerileri yapılır. Çiftçimiz bu şekilde de iç ürünlerimizi içe ve dışa açarız.
SANAYİ
Ülkemizin sanayisinin temel hedefimiz ikinci ülkenin ihtiyaçlarının gelişmiş sanayinin yorumlarını örnek alarak daha da geliştirmek için hedefimiz büyük olmalı ki büyük proje üretip büyük yatırım yapmak ? bu günkü durumu montaj sanayi bu durumdan çıkmalıyız. Batı normlara göre başta savunma sanayimiz olmak üzere tüm sanayi kendi dallarındaki önemine göre sanayimizi kurmalıyız. Bağımsız ülke olmak için ülkemizi bağımlı halden kurtarmak için dayanışma ve çok çalışmak gerek bugün bize verilen krediler borç olarak veriliyor. Ve faize veriliyor. Buna rağmen verdikleri paraları nerelerde kullanmamızı onlar tayin ediyor.
Ve ülkemizi bağımlı olduğumuz kalemlerin çözümündeki yatırımlarda kullandırmıyorlar. O halde aldığımız askeri mallarda da aynı yasağı da koyuyorlar ve arızalınca parça olarak ta bağımlılığımız devam ediyor. Ancak geçmişte yapılan bazı hatalara yeniden düşmemek için hammaddeleri çıkış yerleri ile fabrika arasındaki mesafeler maliyet açısından iyi hesaplamak mümkünse ham madenin çıktığı bölgede kurulmalı.
Sanayi kurulurken çevre kirliliği düşünülerek mutlaka arıtma tesisi kurulmalı. Yerli girişimciler desteklenmeli. Katılım örgütleri kurulmalı. Sanayi
Kuruluşları günümüzde Marmara bölgesi merkezli bu durumu mutlaka
değiştirmeliyiz.
Hammaddenin çıktığı bölgede kurulması ve Marmara Bölgesi’nde ki sanayi tesisleri teşviklerle Anadolu’ya yayılmak ve göç de bu şekilde önlenmiş olur.
Çalışan kesimin büyük şehirlerde izinsiz çarpık kentleşmenin de çözümü bu kararlardan oluşur.
Ülkemizin yer altı ve yer üstü değerlerini her bölge tespit ederse uzmanları ile verileri çözümünü birlikte tartışılırsa çözümü de bölgedeki değerleri konumlarına göre verimli ve bölge insanının hizmetine sunmak için artık bilen konuşmalı ve halkın bireyleri de artık elini taşın altına artık koymalıdır artık üretime nasıl küçük paraların katılacağı bilimsel öğretilmeli
Kurgu filimler de olduğu gibi her insan için birer çift kanat ve küçük birer motor artık tüm ulaşım havada olacak şu anda böyle bir tez mümkün değil ancak gelecekte neden olmasın diyebiliriz.
Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke fakat ne yazık ki bu denizlerden gereği gibi yararlanamıyoruz. Deniz ulaşımına mutlaka ağırlık verilmelidir. Ve deniz yolu ulaşımı ve nakliyeciliği,taşımacılığı geliştirerek arttırmalıyız. Kara yollarımızdaki sürücülerimizin yüzde olarak büyük bir çoğunluğu eğitimsiz sürücülerden oluşmaktadır. Kazaların büyük bir çoğunluğu sürücü hatalarından olmaktadır. Her gün ortalama yirmi otuz kişi trafik kazalarında ölmektedir
Şeker ve Kurban Bayramlarında bu sayı ikiyüzelli ile üçyüz arasında değişmektedir. Bu alanda Dünya Birinciliğimizi daha uzun yıllar yaşayamayız. Karayollarındaki araçların büyük bölümü Türk Malı yani imalatı değildir ve asfalt hammaddesi tamamen ithal edilen kalemlerdir. Dış alımlarımızda en yüksek götürü ye sahiptir.
Yani paramızı dışarıya ödüyoruz. Bize bu yolu gösterenlerin kendi ülkelerinde ulaşım hizmetleri Deniz yolu ile ve Tren yolu ile yapıyorlar raylı sistem tren yolunun yapımındaki araç ve gereç bizim ülkemizin öz sermayesindeki kaynakları ile yapılabilen ve ekonomik olarak, köklü çözümde raylı sistemi yaygınlaştırarak ürününü raylı sistemle çok daha ekonomik olarak taşımacılığı temin edilir artı deniz yolu ulaşımı da ekonomiktir. Karayolu ulaşımı gelişmiş hiçbir ülkede kullanılmamaktadır. Japonya raylı sistemde dünyanın en hızlı trenini üretmeye başladı.
Sekiz yüz kilometre hız yapanını üretiyor. Biz bu dünyanın hızına kendimize uyarlamalıyız. Petrolun yüzde seksenini satın alıyoruz ve dışarı bağlı kalıyoruz. Asıl çözümHer milletin özgürlüğü sever bağımlılıktan mutlaka kurtulmak lazım ve doğanın korunması ve hava kirliliğini korumak için karayolu ulaşımdan vazgeçmeliyiz.
Kazalarda da insanlarımızın geriye kalan yaşamları onlara kabus olmaması için Ülkemizin milli menfaatleri gereği raylı sistemi ülkenin öncelikli sorunudur çözülmelidir.
Bayındırlık Bakanlığının yapı üretimi ülkemizin genel görünümü acısında yetkili olduğu yapılanmanın izin belgeleri bazı alanda bazen kurumun proğramında üretilir. Bazen taraf olur. Bazen izin verir bazen kontrolluk yapar bazen kurumlar arası olan hizmet binaların tayin edici olur. Eksik görülen asıl sorun şehirlerin birinci basamağı genişlemiş köyler belediye olurlar daha genişleyerek ilçe olurlar ve daha da gelişerek Büyükşehir olurlar bu oluşum bugün günümüz gerçeğidir.
Bayındırlık bakan ligi ülkenin tüm bölgelerinin mesken veya yayla evleri vatandaş rasgele yaparlar mesken olarak yapılan binalar çoğalarak mezra ve devamı köy ve zincirleme olarak şehir olmaya kadar gidiyor. Yerleşim alanlarının en küçükten en büyüğe kadar yerleşim alanlarının Türkiye’nin tamamında projelendirilmeli vilayetlere verilmeli. Deprem Bölgesi olan ülkemizin fay hattı bulunman dağ , taş, orman , ova neresi olursa olsun fay hattının üzeri kesinlikle ağaç dikilecek ve bu bölgelerin muhtarları kaymakamın ve her iki tarafın haritası kayıtlanmalı ve fay hattı üzerinde ve yakınlarında bina inşaatı yapılması önlenmeli ve muhtarlıkları sorumlu tutmalı ve bunun dışındaki yerleşim alanı olabilecek sağlam zeminleri belirlenerek yerleşim alanı olabilir.
Yerleri çıkarılıp biri Kaymakama biri muhtarlıklara verilerek hem kayıtlı bölümler olur. Hem yapıların denetim ve yerleş şemalarına uygunluğu ilerde gelişen yerleşim alanlarının alt yapısı yapılabilecek planı olmuş olur. Medeniyet bizim insanımızın da hakkıdır.Mutlu ve yaşayabileceği çevre güzelliğinde bu düzeni hazırlamak ve toplumun hizmetine sunmak bu Bakanlığın uzmanları tarafından hazırlanıp teknik elemanları tarafından uygulanmaya hazır halde muhtarlara verilmek üzere Kaymakamlıklara teslim etmek ve üç kurumun tarafından arşivlenmesini sağlamak.
İÇ VE DIŞ TİCARET
İç barışın tesisi paylaşımın ülkedeki imkanlarını her bireyin kullanabilmesini, engel teşkil eden devlet kararları olmamalı üretmek için emeğin, bilgisini,kültürel becerisini,bilim otoriteleri ve birey özgürlüğü yaşamın tüm katmanlarında bireyin özgür olması. Ülke birliğine bütünlüğüne her birey sorumluluğu, vergi barışı ile olur barış söz söylemekle de yeterli değildir.
Daha önceki yazılarımda da değinmiştim bireyin kimliğinde öylesine geliştirilmiş şifreler konmalı ki birey birey yaşamının tüm katmanlarında yapacağı çalışmalarda o özel olan kimliğindeki şifreler hem Türkiye de hem Dünya da ki gelişmiş ülkelerde tek kimlik kartı ile bireyin faaliyet alanındaki oluşumlarda yetkin bir kimlik oluşundan dolayı yaşamını, hem zamanı hızlı hem bireyin hukuksal haklarının kullanılması noktasında birey önceden vatandaşlık görevlerini yerine getirmede ülkenin koyduğu evrensel olan kurallara uygun ve yaşamında bir fiil uyan ve vatandaşlık kimliğinde gösterilen sınırların içinde kalarak vatandaşlık görevini on üzerinden on puanı olan vatandaşın özgürlüğü ve yaşamındaki işlemler için kuyruklarda bekletmek veya hakkı olan kredisinin kullanabilmesi noktasında zamanını boşa harcanmaması için Karakolda, Tapuda,Bankada,Belediye de,Hastanede,Bakanlıklarda,ticaretin faaliyet alanlarında,eğitimde,Uluslar arası seyahat veya ticaret alanlarında,yatırım izin kurallarında birey özgürlüğünün siyasi faaliyet alanlarında, çok çok özeldir. Amma içimde kanayan bir yaradır. Milletvekili seçildikten sonra yemin ederler milletten aldığım yetkiyi kimsenin etkisinde kalmadan milletim adına bilgi birikimi özgür olarak yasaların verdiği güvenle milletimin adına sadık kalacağıma diye yemin ederler yeminin uygulanmasının nasıl önünü keseriz diye. Siyasi partiler grup kararı alabilmek için milletin vekilinin önünü kesmek gibi komik komik olduğu kadarda acıklı bu grup kararını bir türlü anlayamadım anlatacak uzman aradım ve sordum aldığım cevap siyaset bilimcileri yetkiyi verenden alındığı için milletin yetkisinde özgürlüğü sınırlanmış yetki olamaz benim mantığımda hiç almadı vicdanen de rahatsızlığım devam ediyor. Grup kararı kaldırılmalıdır.Siyasetçi özgür olmadığı kararları millet adına verememelidir.
Doktorda belgelerini alırlarken de aynı yeminin sağlık noktasında da doktorlar yapıyor onlarında siyasiler benzeri sağlık konusunda sadık olmuyorlar.Mesela parası olmayan vatandaşa medenice evine dön öl diyorlar. Örneklemeye kalkarsak müstesna doktorları tenzi ederek sağlık güvencesi olmayanları ayırarak mı yemin ettiriyorlar. Diyorum.Amma yakınlarım dan olan doktorlara soruyorum ve aldığım cevapta aynı siyasiler gibi milletten aldığı yetkiyi kullanmak kusuru gibi doktorların aldığı eğitimi insan ayrımı yapmaksızın bilgimi becerimi her koşulda özgürlüğüm rızk altında olsa bile yanı harp zamanı gibi bu tür taahhüt yeminin anlaşılmasını bu tip bilimin otoriterinin davranışlarının bir bilenin anlatması beni ve benim gibi düşünenleri aydınlatırlarsa insanlık adına tarih her bilgiyi yazacak ve tarih akışında yenilikler geliştikçe bilim acıklı ve paylaşımın insan için yapılması insan için yapılması insan değerleri oluşturur iken özgür ve eşitlik ilkelerinin anlaşılması( beni )zaman zaman şaşırttırıyor.
Üretici sanayinin ilaçtan ağır sanayiye kadar üretilen malın Evrensel kriterlere uygun standartta garanti süresinin mal üzerine yazılması ve üretici firma garanti süresini yazarken tüketici ile tüccar arasındaki protokülün evrakı şifreleyerek akit gerçekleşince üretici firmanın çıkış kayıtlarından ekrana hemen gelmeli bu bilgi işlem merkezi garanti süresini başlatmak otomatik olarak itilaf vukunda tüketicinin haklarını ekranda görüntületeceğinden tüccarın kusuru var ise üretici firmaya fatura edilmemeli ve üretim firması itilafları takip için uzman kadroları acentaların sattığı adresleri zaman zaman aramalı ve bizzat gidip müşteri olan tüketici ile bilgi alışverişinde bulunmalı müşteri olan tüketici ile görüşmeleri zaman zaman seminerler oluşturarak ulaşamadığı tüketicilere seminerler vasıtası ile çözümleri ve doğru bilgileri uzmanının verdiği zaman tüketici kendini daha da kuvvetli güvende hissedecek üretici firmalar çok büyük reklam paraları ödeyerek tanıtım yapıyor veya az farklı model değişikliği oluşturarak talebi dengelemek arayışları bir seçenek olması da bir doğru amma asıl tüketicinin bizzat katılabileceği toplam seminerleri bire bir reklam gibidir.
Canlı mankene Vitrinde giysi tanıtımı gibidir. Ürünün kullanıldığı alanları hem görmek hem tüketicinin üretici uzmanları ile ikili görüşmesi güvenin en etkili ve kalıcısıdır. Üretimdeki bazı varlıklar ülke dışına pazarlanırken ülkemizde ilerde bulunamayacak ise yani çok az ise veya çok uzun zaman gerektiren mallar ise dış pazara satılırken iç pazarın stoklarının envanterinin çıkartılması ve kendi ülkemizi sıkıntıya sokacak kalemleri iç piyasaaya ayırarak ülkenin güvenliği gereğidir. Mesela örnek olsun orman ürünleri olabilir, uzun süre gerekir yetişmesi için bu ve benzerleri çoğaltabiliriz.
KOBİ ve Küçük Sermayenin Dayanışması için kollektif çalışma ortaklık,kurup sermaye dayanışması ve işgücü birlikteliği üretimi arttırır ve Pazar gücünü arttırır dayanışma hem enerji gücü arttırır hem morelmen yeni fikir ve beyin gücünün birleşimi dünya pazarlarında rekabette Kobi faaliyetleri insan gücünün çoğunluğu çeşitlilikle oluşur.
Borçu borçla kapatan tüccar bir gün iflas etmeğe mahkumdur.Şimdi üretici tüccarlarımıza diyorum devletin gücünü teminat olarak göstererek ihracatı suni şişirmeyin.İthalat için ülkenin talebinden fazlasını satın almayın.Talep fazlası malı suni pompalamalarla açık kredilerle iç piyasaya zorlamalarla satılan mallar ihtiyaç fazlası olduğu için yedekte depoda durdurulur.Mesela yerli arabası olan bir tüketici tüccarın suni pompalanan kredilerle ikinci bir yabancı marka araba almış ise arabanın biri garajda bekliyecek amma banka kredisinin taksitlerini ödeme sıkıntısı içinde ise bir başka bankadan borçlanarak borç ödemek durumu olmuyormu? O halde borçlanmanın maliyeti önce bireyi sonra tüccarı daha sonra
Ülkeyi dolayısıyla üreticiyi iç dengeleri bozuyor. Bütçe dengesi önce bireyde sonra ailede daha sonra ticaretin tüm katmanlarında oluşur. Çözümün önce bireyin bir harcamaları bilgi iletişim sistemiyle bilgi bankası kontrolüyle borçlanmadan harcama veya borçlanarak birey şifreli kimlik numarası onu kısıtlanacak durumda bırakmalıdır.
Borçlanacağı lüks mal olacak kontrol karşılığı kazanılmamış ürün olduğu için üreticinin ülke içindeki bireyi borçlandırarak satacağı mal ile birey geçinmenin olmazsa olmazlarından kısıtlamadan ödeyeceği mal için borçlandırmalı.Çünkü halkımızın karşılıksız veya ödeyemeyeceği borçlandırılmamalıdır. Devletimiz İMF ye,Dış ülkelere borçlanarak Ülkeyi yönetmeye bireyler borçlarını ödemede sıkıntısı olmasa Devlette açık bütçe durumunda yönetme mecburiyetinde olmaz.
Çözümü herbir bireyin şifrelendirilmiş kimlikle bireyi hem kayıt altına alır hem uç işleme oranı düşer hem bilinçli birey olmasın oluşturur. Hem vergisini ödeme durumunda otamatik işlemden vergi alınır. Ve lüks harcama durumundaki bireyi bilgi işlem merkezi görüntüyle kontrol eder. Gerektiğinde çağırır ikaz eder.Uymayanlara müdehale eder özgürlük sınırı olmadan özgürlük olmaz. Sınırlar içiçe olmaz sınırlar köşelidir.
Büyük sermaye dünyanın elitleri her ülkede sponsor işadamları oluşturuyorlar.Ve dolaylı işleriyle birebir faaliyette oluyorlar. Sponsor işadamları bazan kendileri Büyüklerin yani elitlerin sponsoru olduğunu bile bilemiyor.Çünkü öylesi derinden ve geniş çalışıyorlar ki hesaplar kısa vadeli yapılmıyor. Bazen öylesi gelişim ile sponsor firmayı büyütüyorlar ki sponsor firmanın başı dönüyor. Yatırım yapmak ve ülkenin kaynakları kurdukları tesisler ve ülkenin siyasetteki köşe adamları firmanın Genel Müdürlerini şaşırtıyor.
Çünkü çok hızlı büyüyor. Bu firmaların içine bazen öylesi duruş ve milli düşünen yöneticiler oluyor ki bu tür insanlar kendileri gibi düşünen kadroları kurum içinde çoğalınca sponsorluk ruhu bozulunca asıl amaçları olan elitlerin kontrolünden çıkınca sanayii kuruluşunu satıyor.
Parçalayarak küçültüp geriye merkez ruhuna göre yer değiştiriyorlar. Unutmayalım ki elitlerin eli olan sermayeler var bu sermaye milli varlıklarımızı bazen üzerine mühür vurarak çalıştırmıyor.
Bazen beyin adamlarımızın bir şekilde ülkemizden alıyorlar.En tehlikeli yatırımları eğitimdeki pırıl pırıl gençlerimizin ya burs veya bizim ülkemizden alıp kendi ülkelerinde okutuyorlar. Ve bu bizim beynimizi kullanarak tekrar bizi bu beyinlerle çökertme faaliyetleri yapılıyor.
Elitlerin merkezlerini Dünya ülkeleri yönetme durumundaki siyasi idarecileri veya kralı bazen öyle oluyor ki eli kolu ipsiz bir şekilde bağlanıyor. Umarım yanılmışımdır. 57. Hükümet güçlü bir koalisyon görünmesine rağmen yasalları çıkartırken sorun yok icraata sıra gelince sınırları kovan çerçeveye göre çalış veya çökertecek A.B.C. planları ile 57.Hükümetin demokrasinin gereği yasalar çıkarılırken ve uyum birliği var. Sihirli el devreye giriyor. Ülke yanıyor batıyor ve bu hükümet gitmeli sonra sihirli ellerin AB Planları başlıyor.
İşsizliğin,ülkemizde çözülmesinin önünü,tıkayan görülmeyen birileri var bunu anlamak için medyum olmak gerekmez büyük sermaye verginin yüksek tutulmasını istiyor.? Küçük sermayeler birleşir. Rakip olur. Ürettiği ürünü ucuz rahat satamayacağı için rekabet büyük sermayenin işine gelmiyor. Tüketiciyi, üretecek, durma gelmeden çökertmenin yolu yasal olarak nasıl yapılır. Vergiyi yüksek tutarsanız küçük sermaye çöker, tekrar tüketicisi olur. eksilmiyor,büyüyor.Büyük sermayenin dünyaya zarar ettiğini tarih yazarları bu belirleyici ve ezici düşüncenin hep var olduğu bilinmekte olması bu günkü dünya düzenindeki kadar ? acımasız ve bilim teknolojilerini kullanarak insanlığı Adeta yok etmekte olsa ? tatmin ? olmayan elitler grubu Dünyanın geri kalmış milletlerine karşı kullanılması konusunda elitlerin insanlıklarından insan olmalarından ? kendilerini insan oluşlarını ayırarak olsa gerek verdikleri hileli kararlarla insan haklarını hakmış gibi göstererek insanlara göstermelik hilelerle insanlık suçu işliyorlar ve adına da İnsan hakları için yapıyoruz diyerek adeta hipnotize gibi insanları uyutarak canlı canlı katletme metodları günümüz dünyasında yaşamaktadır.. Büyük sermayelerin zarar görmeler? Krallıkla idare edilen ülkelerde görülür. Çünkü sermayedar kiralı,fikirlerinden kararlarından vazgeçiremezse büyük sermayenin aleyhine karar verirse o zaman zarar eder.
Bugün dünyamızda büyük sermaye kralları bile koltuğundan zıblatıyor.
Mesela Irak ve benzeri sayabileceğimiz çok ülkeler var demokrasi üstünde Ahlapot gibi çokmuş ve siyasileri öylesine kontrolüne aldıki faaliyet alanlarının bütün katmanlarına beyin adamlarını koyuyor ve bir şekilde kontrolü ellerinde tutuyorlar kontrollerinden çıkmak durumunda? o zaman görünmeyen büyülü sopası ile müdehalede bulunarak çok çok alternatiflidir. Biri anlaşılacağı zaman diğerini devreye sokarlar dünya da en büyük elitlerin her ülkede taşeron sermayedarları var.
Gelişmiş ülkelerde internet üzerinden sermayeyi bilgi işlemle daha kolay yönlendiriyorlar. Borsa denilen bir araçları var.Küçük sermaye ye büyümeleri için emre itahat etmelerini öğretirler.İtiraz edeni bir şekilde anında iflas ettiriyorlar bunu çok çeşitli yollardan yapıyorlar.Bir ülkede kazanacakları kaynaklar varsa. O ülkede istedikleri gibi yönetim çalışmıyorsa hisse senetlerinizi alın verin paramı deyip yöneticileri güç durumda bırakıyor.
Öylesi güzel ülkemiz var,denizleri,dağaları,ovaları,tatlı akarsuları, dört mevsimi iç içe yaşayan ender ülkelerden biriyiz yer altı, zenginliklerimiz yer üstü zenginliklerimiz ve genç nüfusumuz İmparatorluk kurmuş ve o tarihe göre medeniyet,kültürünü dünyaya yayan önce insan değeri bilinci Türk topraklarının merkezinde dünyaya yayılan insan önceliği değerleri bizim geçmişimizin eseridir.
Bugün gelişmiş milletlerin ilk modelleri bizim Osmanlı kaynaklarından geliştirdikleri refahın sırrı çok çok çalışmaktan ve kurallarına uymaktadır. Kanunlarımıza uyarak başarılı oluruz beğenmediğimiz kanunlarımızı değiştiririz. Amma değişene kadar kurallarına uyarak olur. Buna bir örnek bindiğimiz araba düşünün bu arabanın yeni modelleri çıktı arabayı değiştirmeye karar verdik.Amma yola devam ediyoruz mecburuz ki yenisini alana kadar bu araba ile seyir etmeye devam .
Bizim ülkemizin sorunları işçi ile işvereni ile önce dayanışma birlikteliği, gerçekleştireceğiz. Bunun yolu üniversitelerin bilim eğitim merkezlerimiz bu merkezlerimiz örnek çalışmaları kollektif birlikteliğe önem veren mezunlar oluşturacaklar. Mezun olan gençlerimiz önce aileleri ile daha sonra akrabaları ve komşuları ile bilgi birikimliliği ekonomik imkanlarını birleştirerek hem işçi hem işveren ve artı hem rekabete açık çok çok çalışıp Avrupa normlarında üretim ve dünya piyasaları ile yarışan üretimi ve pazarlama yapınca ..Hem öz sermayemiz olur hem de kendi mühendisimiz kendi işçimiz elitlerin ülkemizin üzerindeki sihirli değneğini kırar atarız. Bizim ülkemizin tatlı sularını denize akıtmadan dünyaya satarız. Bor madenleri ve benzeri madenlerimiz, Ulaşımı raylı sisteme ve deniz yolu ile ulaşım ve taşımacılık Milli birlik beraberliğimizin olmazsa olmaz kuralından ayrılmadan Süper Ülke olmamız için neden yok çözüm öz ve öz kendi ülkenin insanını birlik ve beraberliğidir.
Bu ruhu artık yakalama mecburiyetindeyiz.İleri medeniyetlerin ekonomisini düzelten ülkelerin kalkınmada önceliği nasıl oluşturdukları modeller belli ulaşımı ve yük taşımacılığını en ekonomik olanını seçtiler.
Önce ülkemizin kalkınması dediler. Çok çok çalıştılar ve çalışmalarını ülkelerin Demiryollarını ülkelerinin her vilayetlerine kadar yaptılar ve ulaşımı hızlandırılmış raylı tren ve yük taşımacılığının tren ile yapmışlar ve üretimin tüketiciye intikalin maliyeti ucuza ve hızlı bir akışla getirildi. Ülkelerinin bir bölgesinde çıkan diğer bölgesine aynı anda gidiyor. Ve fiyat politikasında da istikrar oluyor. Aynı taşımacılık deniz yollarında da yapıyorlar üretilen her kalem ülkenin aynı anda her bölgesine ulaşınca istikrarı koruyor ve toplu taşımacılıktan da maliyeti nakliyeden gelen artısı az oluyor. Adeta üretildiği bölgedeki fiyat politikası da uygun oluyor. Ülkenin emeği ve enerjisi ekonomik kullanılıyor. Ülkenin bölgeler arasındaki kalkınmışlıkta dengelenmiş oluyor.
BEN VATANDAŞ Osman ZOR olarak diyorum bizim ülkemizde Türkiye de bu modeli uygulamak için hiç zaman kaybetmeden hareket edersek bu modeli bizim ülkemizde uygulanması daha da verimli olur. Çünkü ülkemizin üç tarafı denizle çevrilmiştir.
Ve diyorum ki ülkemizin iç ve dış borçlarını yetmiş milyon Türkler olarak fert başına düşen borcu ekonomik varlık olarak fert başına görünen varlığına göre bölünüp her Türk vatandaşı bu borcu öder ve ülkemizi dışa bağımlı ülke olmaktan kurtuluruz ve köklü çözümlerde yetmiş milyonun her kuruşunun karşılığında hisse senedi verilmeli bu hisse senetlerinin karşılığında demiryolları ve denizyollarını yetmiş milyona vererek hem borcu ödenir ülkenin hem demiryolu ağını ve deniz yolu filosunu yapmış olacak..
Şimdi demiryollarını ve deniz yolu filosunu nasıl yapacağı yetmiş milyonun hissedarı olduğu dev bir işletmeye yetmiş milyon insanımız hem sermaye koyar hem imalat inşaatlarını üstlenerek hisse payını arttıracak olan milletimize bu durumu ekonomi uzmanları ve insan kaynakları uzmanları ve planlama uzmanları ve dünya da geliştirilmiş proje formülleri zaten var gerekirse gelişmiş dünya ülkelerinden bilgide de destek alırız. Bu devasa projeyi yap işlet modeli için finalsörlük için talepler zaten kendiliğinden gelir böyle proje için iç kaynaklarımız zaten bu demir yollarını yapabilir demiryollarını yapmak için öz varlıklarımızdan yapabileceğimiz için iç piyasadaki daralma rahatlayacak ve işsizlik de çözülecek bir tarafında modern imalat yapmak için özel sektörü de tren imalatı için yatırım başlayacak hem içte hem dışta itibarımız artacak büyük düşünmeyen büyük iş yapamaz ülkemize de büyük düşünüp iş yapmak yakışır güvenin tesisi ekonomik dayanışma ile olur bu önerimi genişletilmiş verileri olan uzmanlarına hazırlatıp 70 milyona doğru anlatılırsa Türk Milleti doğruluğuna inandığı zaman çok cesaretli ve kararlı bir milletiz.
Yeterki Türk Milletini inandır inançlı ecdadımız bu toprakları kanları ile hamur yapmadımı bayrağının uğruna bu milletin torunlayız yinede seve seve vatanımız için 70 milyonu birleştirecek bu projeler ülkemizin birlik bütünlüğünü 70 milyona yeterki doğru anlatılsın çözümde bizde işte bizde proje de bizde teknoloji internet ile dünyayı dolaşıyor yeterki kullanmayı bil Türk Milleti büyük millettir büyük işleri başarır.
Sağlık denilince önce sağlığı anlayalım . sağlık denilince fiziksel bedenin faaliyetleri sağlıklı bir bünyesini önce tanıyalım. Sağlık politikamız ve günümüzde sağlık tanıtılması yok denecek kadar verimsiz ve kusurları yoğun olan bir gerçek ortada .
Önce sağlıklı bir insanı ortaya koyalım ki sağlıksız insanı anlamaya çalışalım.
Bir Bakanlık olarak sağlık politikasını aileye nasıl anlatılır ve aile nasıl sağlıklı yaşamı oluşturmak lazım aile eğitimini evde başlatmalıyız nasıl hastanede
Bir doktora yüz hasta muayene yaptıracağına doktora eğitim nasıl veriliri söyle ve doktora aile hekimliğini mahallin de yani evinde aileleri doktor vatandaşın evinde ziyaret etsin ve evinde muayene etsin ve hasta olmamak için olmazsa olmazları anlatsın ve ayda bir doktor her eve gitsin ve o evde ki insanların kayıtları doktorun bilgisayarın da olsun ki düzenli olarak o aileler doktorun kayıtlarında olduğu için her ev halkının hem eğitimini verir hem evvelki kayıtlarında ki durumu ile yeni durum arasındaki duruma görür kendisinin müdahalesini aşan durum var ise o zaman hastasını hastaneye sevk eder hastane gerçek hastayı yatırır ve tedavi eder evden başlayan aile hekimliği hasta olmamak için anında müdahale ve bilgilendirme hastalık müzminleşmeden müdahale olacağından hasta tedavisi yüzde elli insan daha az hasta olacak ve müdahale hastalık başlama anında olunca tedavisi de başarılı olacak ve ilaç israfı da bu şekilde yüzde seksen az kullanılacak.
Çünkü kimse rasgele ilaç kullanmamış olacak ve hastalıklara yakalanma riski de yüzde yüz düşecek ilaç israfı önlenecek ve sağlıklı bir toplum yetişeceği gibi nüfus eğitimi de gelişecek anneler çocuk üreten bir makine olmaktan kurtulacak ve aile içi şiddet azalacak doktor o ailelerin hem rehberi olacak
Aile Doktoru sayınlığı artacak bu şekilde her evde ki insanların sağlık raporları olunca ülkenin genel durumu sağlık konusu da hem bilinir hem sağlık sorunu ekonomik olarak % 80 az harcamalıdır.
Spor deyince genel görüş futbol, çünkü futbolun yönetim idari şekli çok yanlış. Çünkü futbolcuların değerlerini sihirli eller yükseltiyor ve bir futbolcunun menajerliğini artık ekonomi profesörleri yönetir durumdadırlar ki bir futbolcunun değerini ?
Ancak uzman bir ekonomist yapabilmektedir. Bu çok büyük bir yanlış çünkü futbolcu denince sanki birinci sınıf vatandaş çünkü toplumsal kabulü öyle yapılıyor.
Bu duruma dur demenin zamanı geldi geçmektedir. Daha çok ayrıntılara girmek istemiyorum çünkü derinlerden pis kokular geliyor anlamak isteyen şifreyi çözmüştür.
Sporu anlamak için her birey bir sporcudur. Ve öyle olmalı sabahleyin yatağından kalkan her insan vücudun ısınması için ekol ve egzersiz yapmalıdır.
Sporun ata sporu var ve sporun dallarını saymaya gerek yok biz sporun konumu ile ilgili düşüncelerimizi açmaya çalışıyoruz.
Sporun diğer dallarında ki sporcularda değerlidir. Spora eşitlik ilkesinden bakmalıyız.
Spor anlatacağımız kırı terleri genel olarak bir bütündür. Sporda ayrım yaparsanız diğer dallardaki spor etkinliklerinin cazibesi kaybolur.
O ülkeyi yönetenler, Spor Bakanlığı bu konuya özel olarak sorumlu ,Beden Terbiyesi kusurlu, davranışlarını spor yazarları köşelerinde tırnak arası bu durumları yazıyorlar. Bu durumun netleştirilmiş bilgileri Bakanlık müfettişleri raporlarından ve şimdiki durumları tekrar alınsın ki bu rapor günümüzde çok acı verici…
Sokak Çocukları yetiştirilmesine çanak tutarak büyük rantların pazarı. Böyle gitmez bizim ecdadımız böylesi medeniyetin. Saygınlığın, onurlu spor dallarımızın bir an evvel A dan Z ye kadar ilgili katmanların sonuçlarına çözümünde de önerileri olacaktır. Çözümden sonra diyorum her birey muhakkak sporu sağlıklı yaşamak için yapmalıyız. Spor profesyonel spor yapılacak anlamında demek değildir.
Günlük yaşamımızın eksersizlerini yaşamımız boyunca yapmalıyız ki sağlıklı olmanın olmazsa olmazı olduğunu bilmeliyiz. Spor eksersizleri vücuttaki eklemleri kireçlenmesini önler ve vücudun bütün organlarını uyarır ve çalışma tembelliği olan organları uyarır amma düzenli olarak yapılır ise vücuttaki tortulu ve gereksiz artıları ter yolu ile atar.
Sanat kültür zenginliğinin kaynaştığı sanat kavramı çok geniş dil becerisi. Günümüzde öylesi ekonomik bakılmaya başladık ki sanatın ve sanatkarın günümüzde değer kaybetmesi Sanatı ekonomik amaçlı kazanım olması gözüyle ve bu sayede emek ve sanat üretmeden bazen çocukların sırtından bazen genç kızlarımız sırtından bazen sahipsiz gerçek sanatkarların sırtından sanat diyerek ekonomik rant sektörü bu alanlar da da. Söylemek için gerçek sanatkarlara zarar vereceğinden yüzeysel geçeyim.
Medyanın görüntülü ve yazılı basın sanatkarları takip etmek için bu kurumların içinde çok saygı ile anlatacağımız görevlerini yapıyor. Olanlar hem toplumsal değerleri buluyorlar ve sunuyorlar. Hem dinlendiriyorlar. Bazıları da bazen huzurlu duruyorlar bu kimseleri yürekten kutluyorum.
Gelelim sanat deyip te Türk toplumun yüzde kaç kişi tarafından kabul görüyor. Gündeminde bu toplumun özünü yara aldırmaya hiç kimsenin sanat yapıyorum diye veya sanatçıyı tanıtıyorum demesini Türkiye’nin görünmez amma sarsılmaz bir kabulü vardır. Bunu zorlamayın Ret ettiği zaman Türk toplumunun asıl güzide değerleri zarar görür. Onların yara almamaları için görevinin sınırlarını herkes kontrol etsin bu oluşum bir gün özünü ararken çözüm sözlüğü gibip hem kendilerine hem sanatın tüm katmanlarına zarar vermesin.
Düşünün el sanatlarının ürettiği tablolar ve hayal dünyaları ile çalışmalarının eserlerim bazen tabloda bazen yapıtın araç gereçleri. Tarih kokan eserlerin sanat toplumun beceride bazen el ile bazen fiziksel, tiyatro,müzik,komedyen olarak hayal dünyasına kalemine yansıtan bunları çeşitlendirmek ile bitmez. Bunlar genel kabulü hiç kimse zorlamasın bu toplum çok hoş görülü bir toplumdur. Bu demek değildir ki,sınırsızdır.
Kültür ve sanat bir toplumun tanınma ve tanıtımını anlamak için o toplumların bu iki faaliyetleri o toplumların anlaşılmasının ve diğer milletler ile iletişimin en üstün anlaşılır tanımıdır. İnsan topluluklarının en küçük olcusu
Ailedir. O zaman devletlerin varlığının sayısal kökleri aile dir.
Aileler yaşadıkları mekanların dayanışma kurallarına uyma mecburiyetleri vardır. Dayanışma kuralları o toplumların savunmasını oluşturur ve paylaşmayı öğretir ve becerilerini el yöntemi ile yapılabilecek ve yaşamının olmazsa olmazlarını ön plana taşır uzun vadeli değerleri o toplum paylaşırsa kalıcı hale gelir.
O toplum paylaşmadığı değerleri dışlar ve kalıcı olamazlar değerleri tanımlamak için termoloji kayıtları ve ekoloji yerleşimin tamamını araştırır isek coğrafi yer kürenin şartlarının yaşamı her bölgenin oluşumu küreseldir. Küresel koşulların gereği bölgesine haz yaşam koşulları var.
Mesela kutupların eklem ve boylamının değişmeyen isi veya devamlı değişen iklimi veya iki iklim yaşayan bölgeler dört iklim yaşayan bölgeler. Her bölge kendi koşullarına göre yaşamını belirler ve öğle yaşar ve bu yaşam biçimleri de her bölgenin kültür, davranış, beceri,algılama ,giyinme konuşma ve diğer bölgeler ile iletişimini kurma bu farklılıklar.
Dünya milletlerinin bilim otoritelerinin asıl sorunudur. Ortak anlaşa bilir dil sorununu henüz çözmüş değildir. Şimdi gelelim: Türkiye’nin bölgeler arası farklı değerlerini anlamağa ve ortak bir yazı ve konuşmasına ben vatandaş olarak diyorum ortak yazma konuşma dilimizi birleştiren anlaşılır bir üslup ile organize eden Türk Dil Kurumunu anlamakta güçlük çekiyorum. Cenin anne karnında algılamaya başladığına göre doğduktan sonra konuşmasını anlaşılır olarak kaç yaşında tamamlıyor.
Ve diyorum bu çocuk yöre dilini özüne kaydeden bu insan ortak konuşma yazmayı ilk okulda öğrenmeye başlarken öğretmenin ortak dili ile konuşma ve yazma yeteneğinin uzmanlaşmış olan bir öğretmen olması gerekmez mi ve öğretmen okur-yazar her insanın bilgisi olursa olsun ortak Türkçe’yi bilemiyor.
Yani tam olarak telef uz edemeyen öğretmenin öğreteceği Türkçe miz eğitim gören çocuklarımızın hafızalarında öylesine iz oluyor ki o iz, değiştirebilmesi hemen hemen olanaksız oluyor. Çocuğun algılama çağında ailesinin Türkçe’deki bozuk lehçe ile konuşmaya başlamış olan çocuk okuma yazma eğitimini veren öğretmende Türkçe yi tam algılama ve yazmayı öğretmediği zaman bu çocuk iler iki yıllarda kendisinin de okuma yazma alışkanlıkları bozuk oluyor.
Bu benim çok dikkatimi çekiyor ve kendimi bu eksikliğin içine koyarak eleştirilerimi anlatacağım. Eğitimini kendi beceri ve yeteneği dalında Üniversiteyi bitiriyor ama dil eğitim kusuru devam ediyor bunu kimse aramıyor. Artısı daha acı bir insan milletvekili adayı oluyor. Ve Seçilip meclise gidiyor. Ve ülkenin yasalları çıkarken onay yetkisini evet veya hayır diyor… Üniversitede de öğretim üyeleri Doçent olmak için bir tez hazırlıyor ben merak ediyorum. İnsan kendi kusurunu görmesi için kendini sorgulaması gerekmez mi? Düşünüyorum.
Eğitimin öğretinin şekillendiği Üniversitelerimizde sorgulanmayacak ise bu Üniversitelerimiz bilim otoritelerinin olduğu bu binaları adımı yüksek,binaları mı yüksek sormak istiyorum. Üniversite öğretiminin içinden bilim duayenleri oluşmasa bizimde düşünce becerimiz gelişemez. Müstesna çoğunun affını hoş görüsünü dilerim. Türk Dil Kurumunun Eğitimin Ortak dilinin okuma yazma bozukluğu beni çok derinden üzmektedir. Bu eksikliğin halkımızın büyük çoğunluğu olarak yaşanmakta ezikliği içinde diksiyonunu tamamlaması için okuma yazma aşamasında olan çocuklarımızı kurtarmak için önlem almanın zamanı geçmektedir. Çünkü okuma yazma kültürünü görüntülü ve yazılı kurumlarda da görülmekte bu kültürümüzü düzeltecek açık oturumların Televizyonlarda artık tartışılması lazım ve yazılı basın işlemesi lazım diye düşünüyorum.
Halk olarak kültür olarak algılamamızı önce bedenimizde görmemizi temin etmeliyiz. Düşünüyorum bazen kendi kendime soruyorum.70 milyon insanlarımızı birey bazında düşünür isek bu insanların kendi bedenlerini dört tarafını aynanın karşısına geçipte boy ve en olarak fiziksel bedenlerini tanıyorlar mı…
Fiziksel bedenlerinin iç organlarını iç metabolizmasını nasıl çalıştığını çıplak gözle bilim kaynaklarından görüp bilgi etmiş durumunda ne kadarı var…Teneffüs ettiği oksijeni bile nasıl ve hangi şekilde oluştuğunu
Ekolojik dengenin insanın yaşamını birebir ne kadar etkilediğini bilmediğini düşünüyorum. İnsan birebir bedeninin yaşamını güçleştirecek oluşumları bilemediğini düşünüyorum. Bindiği arabanın eksozundan Karbon gazının çıktığını ve eksoz gazını yalnız olarak teneffüs edildiğinde ölümü teneffüs ettiğini ne kadar insan biliyor. Ve bilinçli eksoz gazından korunuyor diye merak ediyorum.
Havayı kirleten ekolojik dengeyi bozan kuruluşların filtresiz ve önlemsiz çalışmalarına duyarsız kalmayacaklarını düşünüyorum. Dünya doğa oluşunun içinde oluşmuş var olduğu zaman farklılıklar yer kabuğunun soğumasında şekillenen dağlar ovalar ve ekolojik oluşumun canlanması da coğrafi görünümün benzerlikleri veya görünüm olarak ilginç olarak algıladığımız tepeler,çukurlar,mağralar, çağlayanlar ve uzun ömürlü ağaç türleri her bölgede olmayan bitki örtüsü kimyasal değerleri olan, farklı taşlar ,topraklar.
Farklı sıvılar,sular,petrol gibi kimya özelliği olan yer altı yer üstü çeşitli olan dünyamızın çoğunluğu denizlerle oluşan azınlıktaki karalarının Türkiye coğrafyasının mevcut olan değerlerini yeteri kadar tanıyıp korunmasını veya kullanılmasını bilmemiz için örgütlenmiş toplum olma noktasında temel oluşan birey ve aile kültürümüzü sevgi hoş görü paylaşım temellerine oturtmak için anlatmayan ? günümüzün aydınlarını tarih sorgulayacaktır.
Aydınlarımızı okurken dinlerken düşünüyorum. Türkiye’nin aydınlarının bu konuştukları konular Türkiye’nin durumu bu gidişi nasıl anlatacak. Mesela Televizyonlarda konuşurlarken konuşmalarını ve eleştirilerini dikkatle izliyorum. Eğer elimde sözlük yoksa anlamakta güçlük çekiyorum. Bir kısım aydınlar Osmanlı terim kullanıyor. Bir kısım aydında Türk diline girmiş mi girmemiş mi ?
Bazen de tamamen yabancı dilden konuşuyorlar. Türkiye’nin sorunları konuşuluyorsa Türk Dilini Tam olarak konuşmaları gerekmez mi diye düşünüyorum. Toplumun örnek alacağı Aydınlar ,Akademisyenler Türkçe’mizi öğrenmemiş iken Aydınlarda kendilerine öz dil ile konuşur ve yazarlarsa vatandaş öz Türkçe yi konuşmak için kimi örnek alacak. Kültür değerlerimiz olan dilimiz ile başlar ve doğal olan varlıklarımızı toplumuza anlatmak için ortak olarak anlaşacağımız dilimiz bir kere anlaşılabilir. Bir yaşama geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Turizmin kazanımı için Kültür varlıklarımızı iyi koruyup iyi anlamalıyız. Kültür varlıklarımız. Bacasız fabrikalarımız olduğunu çok iyi anlamalıyız ve her bölge kültür varlıklarımızı bilimsel olarak kayıtlamalı ve kayıtlı bu varlıklarımızı bilimsel olarak çok iyi koruyup kültürlü toplumların barışında çok büyük önemini ve turizm aracılığı ile ekonomik kazanırlarımızı da bu davranışlarımızın uzun vadeli projelerini yapmalıyız diye düşünüyorum. Türk Dil Kurumu Uzmanlarının zaman zaman oluşturacakları toplantı panelleri oluşturarak öz eleştirilerini acımasızca kendileri ile yapmaları ve daha ileri götürüp Televizyonlara haber verip milli bir şuur içinde Tüm Televizyonlar canlı vermeli bu Türkiye’nin toplumu ile Bu Dil Kurumu asıl özünden sapmadan halkın önünde tartışmalı olarak düşünüyorum.
KÜLTÜR DEĞERLERİMİZ
Bir toplumun kültür değerlerinin milletin kültürü ile barışık olarak yaşamasıdır.
Kültürün kendisi ile özdeşmiş olması kültürüne tarihine sevgisi ve bağlılığı ayrılmaz bir bütündür.
Tarih bir milletin uluslar arası tanınması ve kabulü uluslar arası ilişkileri ve uluslar arası ortak belirtileri ve bakışlarında eş ve benzerlikleri kültürün evrensel kültür oluşu o milletin ve diğer milletin paylaşabileceği değerlerdir.
Şimdi biz Türk toplumu olarak bu gününü yarınını geleceğini ve geçmişini anlamak ve birleştirmek için birlikte sevinen birlikte üzülen ortak görüşümüz.
Biri günlük kullandığımız para hayatımızın tüm alanlarında bire bir bizimle yaşayan değerlerimiz olmasına rağmen Türk Parasını nasıl koruduğumuz konusunda görüşlerimiz hususunda para için iletişimin her aşamasında önem arz eden ulusal değerimiz olan parayı korumak için o değeri veriyor muyuz ? diye kendimize sorgulamalıyız paranın üzerini korumak için temiz elle korumuyoruz.
kendine saygısı olmayan çözüm ona sorumsuz paranın üzerine çeşitli yazılar yazan sorumsuzlar günlük hayatın da o olmadan alış veriş yapamadığı halde korumadığı Türk parasını devlet olarak ta koruma kanununda yumuşama oluşundan paramızın kirletilişi ve görünümü bozulmasına göz yummamamız toplum olarak üzerimize yani kendi varlıklarımıza olan duyarsızlığımız en büyük eksikliktir. Çünkü bir Amerikan Dolarının üzerindeki bir şekil bozukluğu olsa elinizde kalıyor ve parayı koruma durumun da oluyoruz. Türk Lirasına aynı önemi vermeliyiz.
Kültürümüzün görünümü Kültürümüzün ve durum olarak durumumuz bu günümüz mezarlıklarımız Annemiz,Babamız , kardeşlerimiz, komşularımız ve ülkemizin idari işlevinde saygın olan yöneticilerimiz. Sağlıklarında saygı sevgi ile bağlı olduğumuz dünümüzdeki sevdiklerimizi ölümlerinde mezarlıklara defnederek mezarlıklara olan bağlılığımızı davranışlarımızla belirleyip yaşatmalıyız. Mezarlık kültürümüz bayramlarda mezarlık ziyaretleri ve kuran okumalar ve bireysel mezar evlerini düzenlemeler dışında plan projelendirilerek mezarlıklarımızın envanterlerini kayıtlamıyor.
Ve mezarlık evi oluşturamıyoruz. Mezarlık kütük defteri oluşturmamızın doğruluğu şöyle bugünkü yaşayan nesil üç dört nesil ecdadının dünyada yaşayanları mezarlık kayıtları olan kütük defteri olmalı ve mezarlığın sayısal büyüklüğüne göre mezarlık evi kütüphanesi olmalı gerekir ise imamı ve mezar kazıcısı cenaze yıkama araç ve gereçleri olmalı bunların oluşması ve yaşatılması için mezarlığa gelecek olunan yakınlarının katkıları ile bu oluşum mezarlıklar düzene koyar planlı ve düzenli sıralamamıza mezarlık kodları plan dahilinde kütük defteri kayıtlı numarasıyla olunan kısa geçmişi ve tanıtım kayıtları olan kütük defteri ve mezarlık sahasının çevre temizliği çiçeklendirilmesi ve mezar evlerinin düzenlenerek istikamet nizamı sağlanması dini bayramlarda günün belli saatlerin de hoparlörle mezarlık evinden kuran okunarak dua edilmesi bizim kültürümüze yakışır olması uygulanması için muhtarlıklar sorumlu kılınmalıdır.